Ganglion nedenleri tedavi yöntemleri

Ganglion, cildin altında beliren bir şişliktir, genellikle el bileğinde olur fakat bazen ayağın üst kısmında veya bileğin (el) iç tarafında veya parmaklarda olabilir.

Belirtileri

- Bilekte bir şişkinlik

- Bu şişkinlikle birlikte ağrı, özellikle bilek açıldığı veya eğildiği zaman bulunabilir fakat genelde bu şişlik ağrısızdır.

Bir mafsal veya tendon içine sızmış olan koyu bir sıvının birikmesinden meydana gelir. Genellikle dokunulduğunda esnektir ve çeşitli büyüklüklerde olabilir.

Teşhis

Bir fizik muayene yapıldıktan sonra, başka sorunların varolmadığından emin olmak için bazı testler ve röntgen gerekebilir. Teşhisi doğrulamak için bazen ultrason incelemesi yararlı olur.

Esas itibariyle zararsızdır. Fakat bileğinizde veya ayağınızda bir şişlik fark ederseniz, habis bir tümör gibi diğer nedenleri saf dışı bırakmak için bir doktora danışın. Eğer ganglion ağrılıysa doktorunuz ameliyat veya diğer yollarla rahatlama sağlayabilir fakat çoğu durumlarda bu zararsız küçük şişlik tedavi gerektirmez ve yaşayışınızı etkilemez.

Tedavi, Ameliyat

Doktorunuz ganglionu birkaç yerden iğneyle deldikten sonra üzerine basınç uygulayarak patlatabilir veya içindekileri iğneyle çekebilir. Çoğu vakalarda ameliyat gereksiz görülür fakat gangliyon ağrılı ise ve direnaja cevap vermiyorsa cerrahi olarak çıkartılabilir

Sağlık Siteniz

http://saglik-siteniz.blogspot.com/
http://saglik-siteniz.blogspot.com/
http://saglik-siteniz.blogspot.com/
Sağlık Siteniz
Sağlık Siteniz
Sağlık Siteniz

Kan Şekeri nasıl yükselir

Kan Şekeri nasıl yükselir
Kan şekerinizin aşırı düştüğünden şüphe ediyorsanız kan şekerinizi ölçün. Bulduğunuz değer 70 mg/dL’den (veya ktorunuzun sizin için belirlemiş olduğu değerden) daha düşükse kan şekeri düzeyinizi yükseltmek için hemen şekerli birşeyler yemeniz gerekir.Şeker kandaki şeker düzeyinizi diğer
sinlere kıyasla çok daha çabuk yükseltir.
Eğer kan şekeri düzeyinizin düşmüş olabileceğinden şüphe ediyor ancak ölçüm yapamıyorsanız şeker içeren birşeyler yiyin. Şüpheli bir durumda kan şekerini çok düşük düzeylerde bırakmaktansa biraz fazla şekerli besin yemek daha güvenlidir.
Küçük kesme şeker (2-3 adet-suda eritilmiş)
Toz şeker
2 tatlı kaşığı-suda eritilmiş)
Meyve suyu
(1 büyük çay bardağı)

Kuru üzüm-kurabiye :

Eğer 15 dakika içerisinde kendinizi daha iyi hissetmezseniz aynı miktar şekerli besini tekrar yiyin. Kan şekeri düzeyiniz buna rağmen düşük kalırsa doktorunuza hemşirenize veya diyabet eğiticinize haber verin. Bunlardan biriyle konuşma olanağı bulamazsanız en yakın acil servise başvurun. Normal yemeklerinize ve ara-öğünlerinize ek olarak kan şekeri düşüklüğünün tedavisinde kullanılan besinleri alın. Düzenli olarak yediğiniz öğünlerin veya ara-öğünlerin saatlerinde değişiklik yapmayın. Bir sonraki yemek zamanına kadar 1 saatten daha uzun bir süre varsa şekere ek olarak bir sandviç yiyin. Bu kan şekerinizin bir sonraki yemekten önce tekrar aşırı düşmesini önleyecektir.
Bu olayın niçin meydana geldiğini kendi kendinize sorun. Eğer geçerli bir neden (fazladan egzersiz yapmak bir öğünü atlamak veya geç yemek vs) bulamıyorsanız ilaçlarınızda ayarlama yapmanız gerekip gerekmediğini doktorunuza sorun.
Uyarıcıklinik belirtileri farkedemeyen ve bilinçsiz hastalara acil müdahale gerekecektir. Bu amaçla; Glukagon (0.5-1 mg) kas içine veya deri altına
%30-50′lik glikoz solüsyonu 20-30 mi. damar içine verilmelidir.

Mide yanması nedenleri ve tedavisi

Ani bir öfke, ailevi sorunlar, işyerindeki tartışmalar veya aşırı yemek mideyi isyan ettirip yanma hissine yol açar...
Hemen hepimizin başına bir çok kez gelmiştir. Midemizde sanki tonlarca yük taşıyormuş hissine kapılırız. Midemizden kalbe doğru yayılan alev alev bir yanma hissi duyarız. Tıpkı ateşle temas eden cilt gibi acı verir. Ağzımızda ekşi bir tat hissederiz.

Mide yanması 20 ile 50 yaş arasında hemen herkeste görülen çok yaygın bir rahatsızlık. İhmal edilirse gastrit ve ülsere yol açabiliyor. Daha ilerki vakalarda ise midede derin yaralara hatta kanser kabusuna bile dönüşebiliyor.

Midede yanma hissi yemekten önce, yemek sırasında ya da yemekten 2-3 saat sonra hissediliyor. Besinler, sindirim işlevinin bir gereği olarak midede ilk değişikliklere uğrayarak bağırsaklara gönderilmek için hazırlanıyor. Mide bu işlevi yerine getirirken iç yüzeyini kaplayan zarın altındaki salgı hücrelerini, besinlerin gerekli değişimini sağlamak üzere uyarıyor. Bu sırada oluşan bir dengesizlik, aşırı asit ort***** ve midenin kendini koruyamamasına yol açarak yanma hissine neden oluyor.

Büyüklerimiz midede yanma hissi duydukları zaman hemen bir lokma ekmek içi çiğnermiş. Ekmek içinin değil ama ağıza birşey atmanın doğru bir yöntem olduğunu belirten günümüz doktorları da az ama sık yemeyi öneriyorlar. Öğünleri küçülterek sık sık yemenin şikayetleri azaltacağını söylüyorlar.

SAĞLIKLI ALIŞKANLIKLAR EDİNİN

Yemeğe daha fazla zaman ayırın. Ayaküstü değil, sofrada oturarak yiyin. Acele yemek mide işlevine zarar veriyor. Kendinize daha fazla zaman ayırıp yemek yemeyi bir zorunluluk değil de bir keyif anına dönüştürün.

Ağzınıza küçük lokmalar almak midenin sindirim için gerekli salgıları daha kolay üretmesine yardımcı olur. Lokmaları uzun uzun çiğneyin. Bu, midenizde şişkinlik ve ağırlık hissetmemenizi sağlar.

Sofradan tıkabasa doymadan kalkın. Mide boş bir torba olduğu için yemek yerken çiğnediğimiz besinler buraya ulaştıkça mide sürekli genişler. Eğer kemerinizi çok sıkmışsanız yanma hissi duymanız çok doğal. İçi dolu bir plastik torbayı düşünün. Tam ortasından bir ipi kemer gibi sıkıca bağlayın. Torba sağa ya da sola çekecek ya da aşağıya doğru sarkacaktır. Mide de aynı böyle... Bu nedenle ölçülü miktarda yemek yiyin.

Akşam öğününden hemen sonra damak kaçamakları yapmayın. Aksi takdirde mide gece boyunca çalışıp yorulur. Akşam yemeği ile uyku arası en az üç saat olmalı. Yani yemek yedikten en az 3 saat sonra yatın.

Gece yatarken sağ yana dönerek yatmayın. Besinin mideye girişi sağ taraftan gerçekleştiği için yedikleriniz yeterince hazmedilemeyip mide borusunda yanma hissi oluşabilir.

Yemek yedikten sonra yere eğilmeniz gerekiyorsa dizlerinizi bükerek eğilin. Aksi takdirde mide işlevini gerektiği gibi yapamaz.

Yiyecek ve içeceklerin çok sıcak ya da soğuk olması mide sıvısına zarar verebilir. Bu nedenle yiyecek ve içeceklerin ılık olmasına özen gösterin.

Sigaradan uzak durun.

Yemekten sonra uzanmayın. Unutmayın, mide sıvısı yatay pozisyonu sevmez ve yanma hissi mide borusu yoluyla ağzınıza kadar gelebilir.

BUNLARDAN UZAK DURUN!

Hazmı kolay olmayan kızartmaları ve yağlı yiyecekleri sofranızdan uzaklaştırın. Ağır yağlı, fazla kremalı ya da soslu besinleri yemeyin.

Çikolata, içerdiği yüksek dozdaki yağ ve kafein nedeniyle hassas mideye zarar vererek yanma hissine yol açıyor. Sütlü çikolata, daha az yağ içeren bitter çikolataya oranla daha tehlikeli olduğundan çikolata sevenler genelde sütsüz olanını tercih etmeli.

Kafeinli içecekler mide için çok zararlı. Kahve, çay ve kola gibi içecekler hassas mideyi yorar. Eğer mide yanmasından şikayet ediyorsanız ve kahve içmeden duramıyorsanız kafeinsiz kahveyi tercih edin.

Gazozlu içecekler ve asitli meyve sularını dikkatli için. Domates veya portakal suyu asitli olduğu için mide yanmasını şiddetlendirebilir. Bu nedenle sulandırarak ve balla tatlandırarak için.

Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durun. Diğer çorbaları ise çok sıcak içmeyin. Ilınmasını bekleyin.

Alkol midedeki yanma hissini artırır. Hele mide boşken alkol kesinlikle almayın.

Çiğ soğan ve çiğ meyve de mide asidini artıran etkenlerdendir.

Şeker yemeyi seviyorsanız naneli olanları seçmeyin.

Gebelik ve Karın Ağrısı

Gebelikte karın ağrısı sık görülen bir durumdur.
Gebeliğin her döneminde karın ağrısı problemi ile karşılaşabilirsiniz. Ancak gebeliğin erken dönemlerinde kendini daha çok belli eder. Karın ağrısının n büyük nedeni rahim tutan bağları gerilmesidir. Bunun haricinde mide yanması ve kabızlıktan dolayı da karın ağrı şikayetleri görülebilir. Bunlar herhangi bir önemi olmayan ağrılardır. Ancak bazı durumlarda önemli sonuçlarda çıkarır. Bu yüzden doktorunuzla irtibat halinde olmalısınız.

Mesela belirli aralıklarla gelip giden ve karının alt kısmında şiddetli kramplar şeklinde hissedilen ağrılar düşüğün ya da erken doğumun belirtisi olabilir. Yine çok erken dönemde karın ağrısı dış gebeliğin bir belirtisi olabilir. Son dönemlerde ise plasentanın erken ayrılması ya da preeklampsi belirtisi olabilir

Karın ağrısı nasıl geçer

Karın ağrılarının yüzeysel nedenler yanında, ciddi hastalıklardan da kaynaklanabileceğine dikkati çeken Prof Dr.Dilek, şöyle konuştu:
“Karın ağrısı genellikle hastalarımızda sıkça karşılaştığımız bir bulgudur. Mutlaka önemsenmesi gerekir ve ciddiye alınmalıdır. Niye? Karın ağrısının pek çoğu çeşitli yaş gruplarında farklı sıklıklarda olmak üzere çok basit sebeplerle de olabilir. Üşütme ve ishal kaynaklı olabilir. Çok farklı yüzeysel sebeplerden olabilir ama karın ağrılarının 1/3'ü ameliyatlıktır. Bu, çok ciddi bir rakamdır. Özellikle 6 saat içinde kendiliğinden iyileşmeyen karın ağrısı çekenlerin mutlaka hekimlere başvurmaları gerekiyor. Karın ağrısının nedenleri arasında ciddi hastalık belirtileri olabilir. Kalp hastalarının yüzde 10'u karın ağrısı şikayetiyle hekimlere müracaat eder. Yani karnınız ağrıyorsa nadir de olsa kalbinize bağlı enfarktüs geçiriyor olabilirsiniz. Karın ağrısı geçirdiğiniz enfarktüsün habercisi bile olabilir. 'Karnım ağrıyor' diyerek ağrı kesici içebilirler ama aslında sorun kalptedir. Bu durumda ölüm riski de artar.”
Karın ağrılarının çok çeşitli nedenleri olabileceğini belirten Dilek, karın ağrılarının büyük çoğunluğunun karın içinde bulunan organlara ait hastalıklardan kaynaklandığını belirterek, “Karın ağrıları ülser, ishal ve su kaybı gibi basit nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, organ delinmeleri, barsak tıkanmaları, bağırsakların karın içindeki boşluklara girerek fıtık oluşturarak boğulmaları, bağırsakların yapışması, bağırsakların kendi etrafında dönmesi, ürolojik hastalıklar, kadın hastalıklarına ait patolojiler, tümörler ve safra kesesi taşları nedeniyle de olabilir.

Balık eti ve balık yağının faydaları

Balık eti ve balık yağının faydaları
Mutlaka balık yiyin

Çok sayıda önemli yağ asidi, protein, vitamin ve mineral içerdiği belirtilen su ürünlerinin, vücutta önemli biyokimyasal ve fizyolojik değişimlere neden oluyor.

Su ürünlerinin birçok önemli yağ asidi, protein, vitamin ve mineral içerdiğini anlatan Atar, ”Bunlar vücutta önemli biyokimyasal ve fizyolojik değişimlere neden olmaktadır. Özellikle omega–3 ve omega–6 yağ asitleri koroner kalp hastalığı ve kanser gibi bazı önemli hastalıklardan korur” diye konuştu.

Son yıllarda obezite ve bununla birlikte koroner kalp hastalıkları, diyabet gibi hastalıkların görülme sıklığının gelişmiş ülkelerde daha fazla olmak üzere arttığını bildiren Atar, avcılık yoluyla besinlerin elde edildiği en eski dönemlerden bu yana en kolay avlanan ve bu yüzden en çok tüketilen besin olan balığın şimdilerde yararları daha çok bilindiği halde az tüketildiğini söyledi.

Bu durumun birçok sağlık kuruluşu, enstitü ve sağlıklı yaşamı destekleyen projelerle ele alındığını ifade eden Atar, açıklanan pek çok çalışma sonucunun ortak noktasının günlük diyette özellikle esansiyel yağ asitlerini içeren besinlerin de bulunmasının sağlıklı bir yaşam için elzem olduğunu belirtti.

Amerikan Kalp Derneği’nin tüm yetişkinlerin haftada en az iki kez özellikle yağlı balık yenmesini önerdiğini anlatan Atar, şu bilgileri verdi:

”Doymamış yağ asitlerinden omega–3 yağ asitleri ile önlenebilen, geciktirilebilen veya hafifletilebilen hastalıklar; koroner kalp hastalıkları ve inme, yeni doğanlarda zorunlu yağ asidi yetersizlikleri (retina ve beyin gelişiminde), otoimmün hastalıkları (nefropati, lupus), crohn hastalığı, meme, kolon, prostat kanserleri, hipertansiyon, romatoid artrit, alzheimer ve astımdır. Tüm bu özellikleriyle beraber su ürünleri neredeyse yok sayılabilecek karbonhidrat içeriği, protein kaynağı oluşu ve vitamin özellikleriyle çok sağlıklı ve vücut gelişim dönemi yanı sıra hamilelik döneminde de tüketilmesi özellikle istenen besin maddesidir.”

Tüketicilerin yüksek kalitede sağlıklı yiyecek taleplerinin hızla arttığını vurgulayan Atar, ”Özellikle hayvansal ürünlerin içeriğinde bulunan doymuş yağ asitlerinin insan sağlığı üzerine zararları artık tüketicilerin daha fazla dikkatini çekmektedir. Su ürünlerinin yağ içeriği çiftlik hayvanlarından çok daha düşüktür. Buna örnek olarak turna balığının yağ oranı yüzde 0.8 iken koyun etinin yağ oranı yüzde 20′dir” diye konuştu.

OMEGA 3 YAĞ ASİTİNİN FAYDALARI

OMEGA 3 YAĞ ASİTİNİN FAYDALARI
Su ürünleri ağırlıklı beslenen toplumların bazı kalp damar hastalıklarına daha az yakalandıklarına birçok çalışmada değinildiğini vurgulayan Atar, omega–3 yağ asitlerinin anne karnından yaşlılık dönemine kadar alınması sağlık açısından oldukça önemli olan yağ asitleri olduğunu belirtti.

Yapılan bir çalışmaya göre özellikle yaşla birlikte gelen görme kaybının Omega–3 ile yavaşladığını ve yenilenme sürecini desteklendiğini anlatan Atar, ”Son zamanlarda yapılan bir çalışmaya göre alzaimer hastalığını Omega–3 yağ asitlerinin önleyebildiği saptanmıştır. Amerikan kanser araştırma kurumu yaptığı bir çalışmada fiziksel aktivite ile birlikte su ürünlerini içeren sağlıklı bir diyetin kanser riskini azalttığını belirtmiştir” dedi.

Mideye zararlı yiyecekler

* Hazmı kolay olmayan kızartmalar, yağlı yiyecekler, fazla kremalı ya da soslu besinleri yemeyin.

* Çikolata, içerdiği yüksek dozdaki yağ ve kafein nedeniyle hassas mideye zarar vererek, yanma hissini çoğaltır. Sütlü çikolata, daha az yağ içeren bitter çikolataya oranla daha tehlikelidir. Çikolata sevenler genelde sütsüz olanını tercih etmeli.

* Kafeinli içecekler mide için çok zararlı. Kahve, çay ve kola gibi içecekler hassas mideyi yorar. Eğer mide yanmasından şikayet ediyorsanız ve kahve içmeden duramıyorsanız kafeinsiz kahveyi tercih edin.

* Gazozlu içecekler ve asitli meyve sularına dikkat edin. Domates veya portakal suyu asitli olduğu için, mide yanmasını şiddetlendirebilir. Bu nedenle sulandırarak ve balla tatlandırarak için.

* Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durun. Diğer çorbaları ise çok sıcak içmeyin. Ilınmasını bekleyin.

* Alkol midedeki yanma hissini artırır. Hele mide boşken alkol kesinlikle almayın.

* Çiğ soğan ve çiğ meyve de mide asidini artıran etkenlerdendir.

* Şeker yemeyi seviyorsanız naneli olanları seçmeyin.

Mideye faydalı yiyecekler

Karnabahar : Haşlanmış karnabahar, mideyi asit saldırılarından koruyarak tüm sorunları giderebilir. İçeriğinde bulunan gefarnato maddesi ülser ilacının hammadesi olarak kullanılıyor.

Lahana : Lahanayı çiğ olarak yemeyi tercih edin. İnce şeritler halinde doğrayıp salata yapın. Meyve presinde lahananın suyunu sıkıp aynı miktarda elma suyu ile karıştırın ve için. Lahana, ülser ve gastrit ilacı olarak biliniyor. Dörtte bir lahanayı yıkayıp kalın şeritler halinde doğrayın. 1 kerevizi soyup doğrayın. 1 havucu temizleyip dilimleyin. Lahana, kereviz ve havucu katı meyve presinde sıkıp sabah akşam suyunu için.

Patates : Çiğ patates suyu mide yanmasının doğal ilacıdır. Patatesi soyup katı meyve presinde suyunu sıkın. Su,havuç suyu ya da kereviz suyu ile karıştırıp için.

Elma sirkesi : Salatalarda ya da mezelerde elma sirkesi kullanın.

Maden suyu : Mide asidinin büyük bir bölümünü etkisiz hale getiriyor.

Ispanak : Ispanağı buharda pişirin ya da haşlayarak tüketin. Taze yapraklarını salata olarak yiyin.

Zeytinyağı : Çiğ olarak kullanıldığında besinlerin midede kalma süresini azaltıyor ve yağların sindirimi için safra salgısını artırıyor.

Baklagil : Fasulye, bezelye ve mercimekte bulunan bioflavionid maddesi, midenin koruma faktörünü artırıyor.

Muz : Mideyi seven meyvelerin başında geliyor. Ara öğünlerde birer muz yemek, midedeki yanma hissini ortadan kaldırabilir. Muz, mide enzimleri ve hücrelerinin üretimini de artırıyor.

Kızarmış ekmek : Midenin salgıladığı aşırı asidi kurutarak yanma hissini gideriyor.

Meyankökü : Güçlü bir mide koruyucusu.Yapılan son araştırmalara göre midedeki aşırı asitlenmeyi azaltıyor.

Mide bulantısı nasıl geçer

Bir çay fincanı kaynar suya bir çay kaşığı toz zencefil ilave edilip demlendirir. Daha sonra süzülerek içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine,bir çay kaşığı nane ve bir küçük parça kabuğuyla birlikte limon katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek günde, üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı soğuk suyun içine, ince kıyılmış bir çay kaşığı kadar ebegümeci atılıp, 12 saat demlendirilir. Süzülür ve içi kaynar su dolu olan bir başka kabın içinde ılıtılarak, gün­de iki kez, sabah ve akşam içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, bir çay kaşığı ada çayı atılıp demlendirilir. Sonra süzüle­rek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, bir çay kaşığı ıhlamur katılıp demlendirilir. Sonra süzüle­rek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir kahve fincanı limon suyu ile bir tatlı kaşığı Türk kahvesi karıştırılıp, içilir. Daha sonra üzerine bir kahve fin­canı ılık su içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, ince kıyılmış bir çay kaşığı mercanköşk katılıp demlendirilir. Daha sonra süzülerek, günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Kızarmış bir dilim ekmek sirkeye batırılıp, üze­rine nane ekilerek yenir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, bir çay kaşığı kekik katılıp demlendirilir. Sonra süzüle­rek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, ince kıyılmış bir çay kaşığı kılıç otu katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, ince kıyılmış bir çay kaşığı civanperçemi katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, ince kıyılmış bir çay kaşığı katırkuyruğu katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, bir çay kaşığı kimyon ve sumak katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, bir çay kaşığı ıhlamur katılıp demlendirilir. Sonra süzüle­rek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir su bardağı kaynar suyun içine, birer çay kaşığı nane, anason ve raziyane katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek bir tatlı kaşığı süzme bal ilavesiyle içilir.

Meme kanseri tedavi yöntemleri

Evre 1: Tümör 20 mm. ve daha küçüktür. Bu durumda kanser lenf bezlerine sıçramamıştır. Tedavide meme koruyucu yöntemle lenf bezlerinin alınmasından sonra radyasyon tedavisi uygulanır. Desteklemek için kemoterapi ve/veya hormonoterapi eklenir. Bir diğer uygulama da mastektomi yönetmidir. Bu yöntemde kanserli göğüs alınarak koltuk altı lenf bezleri çıkarılır.
Evre 2-A: Tümörün 20 - 50 mm. arasında olup, lenf bezlerine sıçramamış halidir.
Evre 2-B: Tümörün 2-A evresindeki gibi bir boyut aralığında olup (50 mm. den büyük olabilir), koltuk altı lenf bezleriine sıçramamış halidir.
Evre 2: Evre 1 ile aynı tedavi yöntemi uygulanmakla birlikte, eğer tümör aşırı büyümüş ya da lenf bezlerine sıçramışsa kemoterapi, hormonoterapi ve radyasyon tedavisi tamamlayıcı olarak önerilir.
Evre 3-A: Tümör koltuk altı lenf bezlerine ve göğüs dışı dokulara sıçramış durumdadır ve bu halde mastektomi yöntemiyle tedavi youna gidilir. Cerrahi müdahaleden sonra kemoterapi ve hormon tedavisi uygulanır.
Evre 3-B: Bu aşamada tümörün boyutu dikkate alınmaz; tümör göğüs duvarına bağlıdrı ve lenf bezlerine sıçramıştır. "Neoadjuvant" adı verilen tümörün boyunun küçültülmesi amaçlı kemoterapi uygulanmasının ardından tümörün boyunun küçülmesinden sonra lampektomi veya mastektomi yapılır.
Evre 4: Bu aşamada kanser göğüs dışındaki vücut bölümlerine yayılmıştır. Bu evre tedavisinde hastanın yaşam süresini artırmak ve yaşam kalitesini yüksek düzeyde tutmak hedeflenir. Kemoterapi ve hormonoterapi yapılır. Hasta şikayetlerine bağlı olarak mastektomi de uygulanabilir.
Mastektomi uygulamaları sonrasında alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları söz konusu olabilmektedir.

Meme kanseri belirtileri ve tanı

50 yaş üzerinde olunması
Yakın akrabalardan biri meme kanseriyse, (anne veya kızkardeş meme kanseri ise, 2-3 kat daha fazla)
Daha önceden diğer memede kanser tespit edilmiş olması
Adet görmeye 12 yaşından önce başlamış olması
Hiç gebe kalmamış olması
Adet görmesi 50 yaşından sonra da devam ediyor olması
Araştırmalar, meme hücreleri içerisinde, meme kanser riskini artıran bazı genler olduğunu göstermektedirler. Genetik değişiklikler, aileden (herediter) olabilir veya hayat boyu gelişebilirler. Meme kanseri genellikle tek bir hücrede başlar. Günümüzde meme kanserinin nedeni ve nasıl gelişim göstereceği tam olarak bilinmemektedir.

Meme kanseri kompleks bir hastalıktır. Her vaka birbirinin aynısı değildir. Meme kanserinin içinde bulunduğu evreye "stage" denir. Gerçek stage'in bilinmesi, doktorun tedavi planını yapmasını sağlayacaktır.

İnsan, yaşamında meme kanserine sebep olacak herhangi bir yanlış yapmamış olsa da bu hastalığa yakalanabilir.
Meme kanseri bulaşıcı değildir, başka bir hastadan bulaşmaz.
Meme kanseri, stresle veya memeye travmayla (darbeyle) meydana gelmez.
Meme kanseri gelişen çoğu kadının risk faktörü veya ailesinde hastalığa ait bir hikâye yoktur.

Tanı :

Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişkenlik gösterir. Bu faktörlerin arasında yaş ilk sırada gelmektedir. Genç yaşlarda görülebilmesine karşın, ileri yaş gruplarında bu risk artar. Bu nedenle ileri yaş gruplarında erken tanı konması için alınması gereken önlemler, erken yaş gruplarından daha farklıdır.

Yirmi yaş grubu, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidir. Bu kontrıol sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Şişkinlik, yumru benzeri bir değişiklik saptanırsa derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa da, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler. Kırk yaş grubu, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya en az iki yıl arayla mamografi çektirmeleri gereklidir. Elli yaş grubu, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve her yıl mamografi (meme filmi) çektirmelidir.

Kendi kendini kontrollerde onbeş günü aşkın sürede ele gelen sertlik veya kitle, deride kalınlaşma, şişme, renk değişikliği, meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması, memede veya meme başında içeri doğru çekinti, meme şeklinde değişiklik, meme başlarının pozisyonlarında değişiklik ve meme başında akıntı gibi belirtiler derhal doktor kontrolü gerektirmektedir. Hekim muayenesi sonusu yapılacak mamografi taramasının ardından ultrason, İnce iğne aspirasyon biyopsisi ve normal biyopsi tetkikleriyle kesin tanı konulur.

Doğum kontrolü gebe kalmayı önlemek

Doğum kontrolü, geçici veya kalıcı olarak hamileliği engellemek ya da hamile kalma olasılığını azaltmak amacıyla çeşitli yöntemlerin, araç-gereçlerin ya da ilaçların kullanılmasıdır.

Doğum kontrolü kadınların gebe kalmasını önlemek gebelik olasılığını azaltmak ya da istedikleri zaman çocuk sahibi olmalarına imkân veren çeşitli yöntemlerin tümüne birden verilen addır.

Bu yöntemlerden aile planlaması amacıyla hem kadın hem de erkek faydalanabilir.

Kürtaj gebeliğe son vermeyi amaçlarken doğum kontrolü gebeliği önlemeyi hedef alır.

Doğum kontrol yöntemleri, gebeliği önlemeyi amaçlar ancak bunun için kullanılan yöntemler bazılarınca çocuk düşürme yöntemi olarak eleştirilmektedir.

Doğum kontrolü bir çok kültürde ve din açısından siyasi ve etik tartışmalara neden olmaktadır.

Bu muhalefet farklı şekillerde kendini gösterir.

Bazı çevreler cinsellikten kaçınma dışında tüm yöntemlere karşı çıkar.

Bazıları "doğal olmayan" yöntemler diye niteledikleri prezervatif, doğum kontrol hapı gibi teknikleri eleştirir sadece doğal yollardan korunma tekniklerini (geri çekme, takvim) kabul eder.

Doğum kontrolü gebe kalmayı önlemek

Kilo kaybı kimlerde görülür

Kilo kaybı kimlerde görülür

Fizyolojik zayıflama, beslenme yetersizliğine veya kıtlıktan dolayı bazı besin maddelerinin yokluğuna, veya harcanan enerjinin yiyeceklerden sağlanan enerjiyi aşmasına bağlıdır. Zayıflama, başlangıç ağırlığının %10'unu geçmedikçe hiç bir belirti göstermez. Hayvanların çoğunda ise devre dışı zayıflama görülür.

Buna karşılık marazî zayıflamanın alınan günlük yiyecek miktarıyla hemen hiç bir zaman ilişkisi yoktur. Ülserler, sindirim kanalı urları, ruhsal iştahsızlık gibi doğrudan doğruya yeterli beslenmeyi engelleyen hastalıklar bu tanımlamanın dışındadır. Bu tip zayıflamada, diyabet, tüberküloz, kansızlık, nevrastenik veya ruhsal durumlar, kanser vb. hastalıklardan dolayı besinlerin yeterince soğurulamaması daha önemli bir etmendir.

Yüz felci nedenleri sebepleri

Yüz felci, ya da fasiyal palsi, yüz kaslarını etkileyen ve çok hızlı bir şekilde gelişen bir felç durumudur. Yüz hareketlerini sağlamak amacıyla beyinden gelen komutları kaslara ileten yüz sinirindeki sorunlar bu hastalığa neden olmaktadır. Bu felç türünde yüzün yarısı kısmen hareketsiz ve ifadesiz kalır. Santral ve periferik olmak üzere iki türlüdür.

Ramsay-Hunt sendromu, sistemik hastalıklar, orta kulak iltihapları, tümörlere bağlı hastalıklar ya da travmalar bu hastalığa sebep olabilirken en çok görünen tipi Bell's palsy'dir. hem kadınlarda hem de erkeklerde her yaşta ve yılın her döneminde görülebilmektedir.

Yüz felci nedenleri sebepleri

Panik atakta görülebilen fiziksel belirtilerden bazıları

Mideye bir şey çöküyor hissi
Avuç içlerinde terleme
Her tarafta sıcaklık hissetmek
Hızlı ve şiddetli kalp atışları
Ellerde titreme
Diz ve bacaklarda güçsüzlük veya esneklik
İç titremesi, titreme duygusu
Ağız kuruluğu
Boğazda yumruk hissi
Göğüste basınç
Hızlı nefes alıp verme
Bulantı veya ishal
Baş dönmesi, sersemlik, göz kararması
Gerçek dışılık hissi (rüyada gibiyim)
Açık olarak (net olarak) düşünememe
Bulanık görme
Kısmen felce uğramışlık duygusu
Ayrılma ya da hayal gibi hareket etme duygusu
Çarpıntılar veya düzensiz kalp atışları
Ellerde, ayaklarda ve yüzde karıncalanma
Göğüs ağrısı
Bayılma hissi
Midede titreme heyecan
Soğuk ve ıslak eller
Bunlara da şu korkular ya da negatif düşünceler eşlik edebilir
Ölmek üzereyim
Kalp krizi geçiriyorum
Aklımı yitirmek üzereyim
Kendimden geçmek üzereyim
Tıkanmadan öleceğim
Nefes almam mümkün olmayacak
İnme inecek,felç olabilirim
Kontrolümü kaybediyorum
Tansiyonum çok yükseldi ve beyin kanaması geçirmek üzereyim.

Beyin kanaması sonuç ve teşhisi

Kişinin beyin kanamasını ihtimalini teşhisi ederken;

Gülümsemesini, Tebessüm etmesini isteyin (Eğer yapamazsa felç)
Bir cümle kurmasını söyleyin (Örnek: "Bugün çok güzel bir gün" gibi)
Her iki kolunu birden kaldırmasını isteyin,
Dilini dışarı çıkartmasını istemek. (Eğer dil yamulmuşsa felç geçirdiğine işarettir.)

Beyin kanaması sonuç ve teşhisi

Beyin kanaması Beyin Dışına Olan Kanamalar

Genelde travmalar sonucunda oluşurlar. Beynin üzerinde DURAMATER denen bir zar vardır. Bu zarın üstünde bulunan damarlar travma neticesinde kırılan veya çatlayan kafatası kemiklerinin zedelemesi ile kanama yapabilirler. Oluşan kanama beyin zarı duramater ile kafatası kemikleri arasında birikir ve beyinin sıkışmasına neden olur. Ameliyat edilmezse beyin ölümü husule gelir ve hasta ölür. Bu kanamalara EPİDURAL HEMATOM adı verilir. Şiddetli travmalarda beynin üzerindeki damarlarda zedelenebilir. Bu damarlardan sızan kan duramater (Beyin zarı) altında birikerek yine beyinin sıkışmasına neden olur.Bu kanamalara SUBDURAL HEMATOM adı verilir. Ayrıca beynin üzerini örten çok ince bir zar olan araknoid zarın altına doğru da kanama olabilir. Bu tür kanamalarada subaraknoid kanama adı verildir.

Kafa travmalarından sonra özellikle hastalar 24 saat müşahade altında tutulurlar. Bunun sebebi; beyin içinde başlayan bir kanama ilk başlarda belirti vermeyebilir. Ancak ilerleyen saatlerde kanamanın artması ve beyine baskı yapması sonucunda hasta komaya girebilir. Bu nedenle kafa darbelerinden sonra 24 saat hastanede gözlem altında tutulurlar. Hastanız kazadan sonra ilerleyen saatlerde kusmaya başlarsa ve dalgınlaşırsa vakit geçirmeden acil servise müracaat ediniz...

Tanıya yardımcı olabilecek bilgiler:

İnsan beyninde dil işlevleri için özel alanlar mevcuttur. Bu alanlar; sağ elini kullanan kişilerin hemen tamamında sol beyin yarısında, sol elini kullananlarda ise en az %75 oranında yine soldadır.

Konuşma merkezi sol beynin ön lobunda, anlama merkezi yan lobunda bulunur. Yazma ve okumayla ilgili merkez ise yan-üst lobdadır.

Genelde beyin kanamasında, beynin sol tarafında meydana gelen bir hasar sonucu; Kişi konuşma, konuşulanı anlama, okuma veya yazma gibi lisan kabiliyetlerini kaybeder.

Beyin kanaması Beyin Dışına Olan Kanamalar

Beyin kanaması Beyin İçine Olan Kanamalar

Beyni besleyen damarların cidarının yırtılması sonucu, kanın beyin içine sızması ve beyin dokusunu tahrip etmesidir. Beyin damarları yaş ilerledikçe yıpranırlar ve elastiki özelliklerini kaybederler. Bu nedenle özellikle tansiyon yüksekliği olan yaşlı insanlarda sıklıkla yırtılarak beyin kanamaları oluştururlar. Hastaların bir tarafları felç olur. Ayak ve el (tutulan tarafda) tamamen veya kısmen felç olur. Ayrıca konuşma merkezinin tutulduğu durumlarda hasta konuşamaz. Genç yaşlarda beyin damarlarının civarının zayıflaması sonucunda balonlaşması ve bu balonlaşan kısmın yırtılması neticesinde beyin kanaması oluşabilir. Damarlarda oluşan bu balonlara "ANEVRİZMA" adı verilir. Anevrizma rüptürü, yani anevrizma yırtılması her yaşta görülebilir. Önceden tespit edilmeleri mümkündür. Kasıktan girilerek yapılan beyin anjiyosu sayesinde beyin damalarında oluşmuş ve henüz patlamamış durumda olan Anevrizmalar tespit edilebilir. Tıpkı kalp anjiyosunda olduğu gibi beyin anjiyosunda da bazı riskler söz konusudur. Anjiyo esnasında beyin damarlarında bulunan Anevrizmaların patlama riski bulunmaktadır.

Patlamadan tespit edilmiş Anevrizmaların tedavisi mümkündür. Tedavide "Endovascular coiling" (baloncuk içinine yerleştirilen platin sarmal)dediğimiz yöntem kullanılmaktadır. Hastanın kasığından sokularak damar boyunca ilerleyen plastik bir tüp, Anevrizmaya kadar iletilir. Baloncuğun merkezine ulaşıldığında platin kıl, tüp içerisinden baloncuğun içinde bükülüp sarmal bir top oluşuncaya kadar söz konusu sarmal büyütülür. Top şeklini alan platin sarmal baloncuğu tamamen kaplayınca "electrolytic ayırma" dediğimiz bir süreçle tüpün içinde bulunan kıl (micron ebetlarındaki tel) ile bağı kopartılır. Buradaki temel amaç baloncuğun içini doldurarak, damar içinde akan kanın baloncukla olan irtibatı kesip bypass etmesini sağlamaktır. Sarmalın platin tel ile yapılmasının sebebi, opersayon sırasında kullanılan ve bu tip operasyonları mümkün kılan eş zamanlı x-ray cihazı tarafından sarmalın izlenebilmesi sağlamaktır. Söz konusu teknolojiye verilen isim ise "Detachable Platinum Coil Technology"dir. Hastaların ölüm veya hasar riski bir senelik döneme bakıldığında %22,6'nin altındadır ki bu risk açık beyin ameliyatı ile baloncuğa metal klips takılmış hastalarınkinden daha azdır. Söz konusu tedavi dünya çapında 125.000 den fazla hasta üzerinde büyük bir başarı oranı ile uygulanmıştır. İyileşme dönemi açık ameliyat geçirmiş hastalarda 1 seneyi bulmasına rağmen, bu yöntemle tedavi görmüş kişilerde bu sürenin 27-30 gün gibi kısa sürdüğü gözlenmiştir.

Beyin kanaması Beyin İçine Olan Kanamalar

SSK Sağlık karnesi çıkarmak için neler gerekir

SSK'dan sağlık karnesi çıkartmak konusunda okurlarımızdan gelen mesajlarda bazı sigorta müdürlüklerinin zorluklar çıkardığı bilgileri gelmesi üzerine sizlere bu konuda bilgi verme ihtiyacı doğmuştur.
SSK genelgelerine göre;

Sağlık karnesinin düzenlenmesi ve kullanımı ile ilgili olarak yapılacak işlemler aşağıda belirtilmiştir.

"1-Sigortalılar, işverenlerden alacakları 07.1000.001.00 örnek "vizite kağıdı", kimlik tespitine yarayan "sigorta sicil kartı" ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Sigortaların eş ve geçindirmekle yükümlü oldukları çocukları 07.1000-023.00 örnek "vizite kağıdı" ve 07.1000.012.00 örnek "aile sağlık karnesi" ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Sigortalıların geçindirmekle yükümlü oldukları ana ve babaları 07.1000-012.00 örnek "aile sağlık karnesi" ve 07.1000.028.00 örnek "sağlık belgesi" ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Kurumumuzdan sürekli iş görmezlik geliri, malullük veya yaşlılık aylığı almakta olanların, 07.1000.022.00 örnek "sağlık karnesi", nüfus cüzdanı fotokopisi ve kurumca verilen maaş cüzdanının fotokopisi,

Kurumumuzdan sürekli iş görmezlik geliri, malullük veya yaşlılık aylığı almakta olanların geçindirmekle yükümlü oldukları eş ve çocuklarının 0702-1000.024 örnek "sağlık kartı" veya eski sağlık karnesi ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Kurumumuzdan sürekli iş görmezlik geliri, malullük veya yaşlılık aylığı almakta olanların geçindirmekle yükümlü oldukları ana ve babalarının 0702-1000-027 örnek "sağlık kartı" veya eski sağlık karnesi ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Kurumumuzdan hak sahibi olarak gelir veya aylık almakta olan eş, çocuk, ana ve babaların ise 0702-1000-025 örnek "sağlık kartı" veya eski sağlık karnesi, nüfus cüzdanı fotokopisi ve kurumca verilen maaş cüzdanının fotokopisi,

Tarım sigortalarının "sosyal güvenlik belgesi" ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Tarım sigortalarının eş ve geçindirmekle yükümlü oldukları çocuklarının "sağlık karnesi" ve nüfus cüzdanı fotokopileri,

İle müdürlüğünüze başvurularında yeni tip sağlık karnesi düzenlenecektir."

Sağlık karnesi çıkartmak için ille bağlı olunan Sigorta Müdürlüğü'ne başvurmak zorunda değilsiniz, mesela geçici görevde iken, ailenizi ziyarete gittiğiniz bir sırada rahatsızlandığınızda sağlık karnesi çıkartma ihtiyacı hasıl olduğunda SSK'nın ana bilgisayarına bağlı olan herhangi bir sigorta müdürlüğüne gittiğinizde yukarıda sayılan belgeleri verdiğiniz takdirde size sağlık karnesi verilmesi gerekir. Şayet, size sağlık karnenizi buradan değil gidip bağlı olduğunuz müdürlükten alın, diyenler varsa bilin ki onlar ya görevini bilmeyen veya görevini bildiği halde işini yapmak istemeyen, müşterisi olan sigortalılara iyi hizmet vermek istemeyen memurlardır.

SSK Sağlık karnesi çıkarmak için neler gerekir

Yeşil kart başvurusu nasıl yapılr

Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Devlet Tarafından Karşılanması ve Yeşil Kart Uygulaması Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre Yeşil Kart talebinde;

1- Hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında bulunmayan ve bu Kanunun öngördüğü usul ve esaslar çerçevesinde aylık geliri veya aile içindeki gelir payı 1475 sayılı İş Kanununa göre belirlenen asgari ücretin vergi ve sosyal sigorta primi dışındaki miktarının 1/3' ünden az olan vatandaşlar ve,

2- Özel kanunlarla sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanması öngörülen vatandaşlar (Örneğin 2022 sayılı Kanundan yararlananlar) bulunabilir.
Başvurular ikametgahları merkez ilçede ise Valiliğin, diğer ilçelerde ise Kaymakamlıkların belirlemiş olduğu Yeşil Kart bürolarına yapılır. Aynı hane halkından Yeşil Kart talep edenlerin aynı form ile başvuruda bulunmaları esastır.

Aynı hanede yaşayan kişilerden biri veya bir kaçı Yeşil Kart talep etmemiş olsa bile, hane halkının tamamı formda gösterilir. Başvuru, velayet veya vesayet altında bulunan kimseleri de kapsıyorsa, bu kişiler adına kanuni temsilci olarak başvuruda bulunulduğu bildirilir. Aynı form ile yapılan Yeşil Kart talepleri, hane halkından hane halkı reisi dışında kalan reşit kimseleri de kapsıyor ise, formun beyan, talep ve taahhüdü gösteren bölümü, isimleri ayrı ayrı gösterilerek bunlar tarafından da imzalanır.

Yeşil Kartın kayıp veya zayi edilmesi halinde yahut sevk zincirinin değişmesini gerektiren hallerde Yeşil Kart ve Yeşil Kart Sağlık Cüzdanı, ilgililerin talebi üzerine, Yeşil Kart Uygulaması Kayıt Defteri ve Yeşil Kart Bilgi ve İşlem Dosyası'ndaki bilgiler esas alınarak, tekrar verilir. Verilen sağlık hizmetleri sebebiyle sayfalarının tükenmesi halinde, Yeşil Kartın ibrazı ve Cüzdan'ın geri verilmesi şartı ile, yeniden verilmiş olduğu Cüzdan'ın fotoğraflı sayfasına işlenerek ve ilgilinin Yeşil Kart Numarası aynen korunarak, yeni Cüzdan tanzim edilir.

Yeşil kart başvurusu nasıl yapılr

Burun tıkanıklığı nedenleri ve tedavisi

Burun tıkanıklığı nedenleri ve tedavisi
Burun tıkanıklığı olan hasta şikâyetleri nelerdir

+Devamlı ağız solunumu yapmak zorunda kalır; Sık tekrarlayan boğaz enfeksiyonları olur ve müzminleşmiş farenjit gelişir.
+Horlama ve uyku bozuklukları gelişir
+Akciğer ve Kalp problemlerini ağırlaştırır
+Sabahları ağız kuruluğu gelişir
+Cinsel fonksiyon bozuklukları olur
+Psikolojik sorunlar gelişmesine yatkınlık olur
+Ses kalitesi bozulur ve burundan konuşma gelişir
+Çocuklarda geceleri altını ıslatma problemleri olur

Görüldüğü gibi burun tıkanıklıkları insanın hayat kalitesini ciddi oranda bozmaktadır.

BURUN TIKANIKLIĞI NEDENLERİ !

+Burun kemiğinde kayma (Deviasyon) olması

Burnumuzun ortasında burnu sağ ve sol olmak üzere ikiye ayıran kıkırdak bölmeye septum denir. Bir çadırın direği gibi burnun direğidir. Bu kıkırdak yapıdaki eğiklikler burun deliklerindeki hava deliklerini daraltarak nefes almayı engelleyebilir.

+Alt burun etlerinin (konka) büyümesi

Alt burun etleri her insanda var olan, soluduğumuz havayı ısıtan, nemlendiren ve temizleyen burun içi dokulardır. Bu dokular bazen çeşitli sebeplerle aşırı büyüyebilir ve burun kanallarını daraltabilir.

+Burun çatısında daralma(valv daralması)

Doğuştan olan bir sorundur. Burun dıştan mandalla sıkılmış gibi görünür.

+Geniz eti büyümesi

Çocukluk çağı burun tıkanıklıklarının en önemli sebebidir. Çocuğun büyümesini, gelişmesini olumsuz yönde etkileyebilir. Bazen işitme problemlerine de yol açabilir.

+Yaygın burun içi polipleri

Bünyenin yaptığı rahatsızlıktır. Üzüm tanesi gibi şeffaf ve içi su ile dolu et parçacıklarıdır.Bu sebepler tek tek veya birliktelik göstererek burun tıkanıklığına sebep olur.

BURUN TIKANIKLIKLARINDA YAPILAN TEDAVİLER !

+Burun kemiği düzeltilmesi ( Deviasyon Ameliyatı ) :

Bu yaklaşık yarım saatlik bir ameliyattır. Zor bir ameliyat değildir. Hastanede gecelemeyi gerektirmez. Ertesi gün rutin günlük hayata dönülebilir.

+Alt burun etlerinin küçültülmesi :

Burun etleri vücut için faydalı olduğundan ötürü bu etler tamamen alınmamalı sadece işlevselliği yitirilmeyecek boyuta getirilmelidir. Son zamanlarda bu işlemi gelişen teknoloji yardımı ile daha kolay bir şekilde yapıyoruz. Burun etlerinin içerisine ses dalgaları vererek küçültme işlemini gerçekleştiriyoruz. (Radyo frekansı). Bu işlem muayenehane şartlarında bile ağrısız, tamponsuz ve kansız yapıyoruz.
+Burun çatısının açılması (valv cerrahisi) : Estetik burun cerrahisi ile mümkün olur.
+Geniz eti alınması : Genel anestezi ile hastane şartlarında yapılan kısa bir ameliyattır.
+Burun içi poliplerinin tedavisi : Poliplerin tedavisinde hem ilaçlar hem de endoskopik ameliyatlar yapmaktayız.

Burun tıkanıklığı nedenleri ve tedavisi

Kulak Ağrısı nedenleri ve tedavisi

Kulak ağrılarının yaygın sebebi mikroplanmalardır. Kulağa yabancı madde sokmak, kulak kirini tırnakla, saç tokası veya şiş gibi sivri uçlu cisimlerle temizlemek, dış kulağın mikrop kapmasına ve ağrımasına yol açar. Orta kulak hastalıkları nezle, grip, bademcik iltihabı, tükürük bezlerinin şişmesi, kızamık ve kızıl gibi hastalıkların yayılarak orta kulağı etkilemesiyle ortaya çıkar. Kulak yolunda ortaya çıkan sivilce veya çıban da kulak ağrısına sebep olabilir. Bir hekime başvurmalı, ayrıca aşağıdaki bitki formülleri uygulanmalıdır.

Tedavisi

Halis üzüm sirkesi bir kapta kaynatılır. Çıkan buhar, bir kağıt huni yardımıyla kulağa aktarılır. Bu uygulama sabah ve akşam yatarken yapılır. (Kağıt huninin geniş kısmı sirke buharına, ince ucu kulağa döndürülür.)

* Kulağa günde üç defa birer damla gülyağı damlatılır

* Kulağa günde üç defa, 2 - 3 damla çörekotu yağı damlatılır. Çö-rekotu ateşte yakılarak dumanı burna çekilir.

* Bir kavanoza bir miktar papatya konur, üzeri örtülecek şekilde zeytinyağı ilave edilir. Karışım sık sık çalkalanarak üç hafta güneşte bekletilir. Kulağa günde 3 defa 2 - 3 damla damlatılır.

* Nane suda kaynatılır, bu arada buharında durulur. Ayrıca kulağa 1 -2 damla nane yağı damlatılır.

* Kulağa anne sütü damlatılır. Boğaza lahana sarılır.

* Soğan ezilir. Suyundan kulağa 1 - 2 damla damlatılır.

* Siyah turp ezilir, suyundan kulağa 1 – 2 damla damlatılır.

Kulak Ağrısı nedenleri ve tedavisi

Kıl dönmesi tedavisi

İritasyonu gidermek için aftershave kullanmak.
Özel cımbızla dönmüş kılları çekmek.
Traşı farklı yönde yapmak.
Kılın büyümesine izin vererek onu düz uzamasına sağlamak.
Kılı uzun bırakan traş makinaları kullanmak.
Kese, fırça veya asitli kremle derinin dış tabakasını dökmek.
İbuprofen veya diğer NSAID ilaçlar kullanmak.
Glikolik asit ile günde iki kere koruyucu tedavi yapmak.
Kıl dönmelerinin enfeksiyonu durumunda bir dermatolog görülmelidir

Kıl dönmesi tedavisi

Kıl dönmesi nedenleri belirtileri

Kıl dönmesi kılın deri içine doğru büyümesi halidir. Kıl folikülünün enfeksiyonu (folikülit) ile beraber görülebilir. Traş olmaktan kaynaklanan kronik deri iltihabında (Pseudofolliculitis barbae) da görülebilir. Derinin traş edildiği bölgelerde (sakal, kasık, makat) sık görülmekle beraber hemen her yerde olabilir.

Genelde kuyruk sokumunda meydana gelen, ve içi kıl dolu, acı verici enfeksiyonlar (pilonidal kist) da halk arasında "kıl dönmesi" olarak bilinse de bu enfeksiyonların içinde kıl kökleri bulunmadığı için nedeni kılların deri içine doğru büyümesi değildir.

Kıl dönmesi nedenleri belirtileri

Tansiyon için şifalı bitkiler nelerdir

Tansiyon hastalarının en fazla tüketmesi gereken meyve ve sebzenin çilek ve ıspanak olduğu bildirildi. Sinsice gelişen tansiyon konusunda bilinçlenmenin hastalığı önlemede etkili olacağı kaydedildi. Tansiyonun sessiz ve derinden geliştiğini ve tespit etmenin çoğu zaman güç olduğunu belirten uzmanlar, tansiyonu önlemede beslenme alışkanlıklarının oldukça önemli olduğunu söylediler.
Annelerimiz ve büyükbabalarımızın tıbbi bilgileriyle günümüzdeki tıbbi tavsiyeleri birleştirerek iyi neticeler alınabileceğini kaydeden uzmanlar şunları söyledi:

KALBE, GÖZE, BÖBREĞE

“Çilek ve ıspanağın tansiyona iyi geldiğini biri söylese inanmazsınız. Aslında körpe ve bol sulu çilekler insanın dolaşım sistemini temizliyor. Böbrek, idrar yolları ve bağırsak sorunları için birebir. Çilekte yüksek oranda C vitamini bulunduğu için yüksek tansiyon ve kolesterolü düşürür. Yalnız şeker hastaları dikkat etmesi gerekir” uyarısında bulundular.

EN KUVVETLİ ANTİ SEBZE

Ispanağın da tansiyona karşı kuvvetli anti sebze olduğuna işaret eden uzmanlar, “Ispanak kalp hastalıklarına, felce, yaşlılığın getirdiği göz hastalıklarına, kansere, ruhi dengesizliklere ve yaşlılık lekelerine etkilidir” dedi.

Tansiyon için şifalı bitkiler nelerdir

Baş ağrısına kesin çözüm

Başınızda ağrı başladığı zaman hemen bir ağrı kesici alan kişilerdenseniz, biraz daha dikkatli olmanızı öneriyoruz. Çünkü aldığınız ilaçlar baş ağrınızı geçiriyor olabilir ancak ya yan etkileri ne olacak ? Acaba çözümü öncelikle doğada aramak daha doğru olmaz mı?. Eğer baş ağrınız geçmezse doktor kontrolünde ilaç kullanabilirsiniz. Aşağıdaki bitkisel formüllerin özellikle baş ağrısına çok iyi geldiği söyleniyor. Dilerseniz siz de bir deneyin ve şaşırtıcı sonuçlarını görün. Baş Ağrısı için Bitkisel Çözümle: • Anason tohumları, yakılarak dumanı solunursa, baş ağrısını giderir. • Ardıç ağacının rendelenmiş meyveleri, sirke içine konularak bekletildikten sonra bir bez ile alınıp üstüne sarılırsa, baş ağrılarını giderir. • Ihlamur çayı çiçeklerinden elde edilen ıhlamur ruhu, baş ağrısını keser. • Karabiber tarçın ile karıştırılıp kullanılırsa, baş ağrısını giderici etki yapar. • Ihlamurla kaynatılınca da sancı kesici etkisi vardır. • Limon suyu, 1 su bardağı kahve içine sıkılıp içilirse, baş ağrısına etkili olur. • Muzun içindeki magnezyum, baş ağrısı ve kramplara karşı yararlıdır. • Nane çayı ve üzerlik otu, baş ağrılarını dindirir.

Baş ağrısına kesin çözüm

Diş ağrısına ne iyi gelir

Ağrıyan diş, diş fırçası ve diş ipi kullanılarak temizlenmeli ve yarım su bardağına yarım çay kaşığı tuz ilave edilerek elde edilen tuzlu su ile ağız iyice çalkalanmalıdır.

Karabiber ve nane havanda dövülerek ezilir. Sarımsak suyu ile sulandırılarak sıvı kıvamına getirilir. Hazırlanan sıvı ile ıslatılan pamuk ağrıyan çürük dişin üzerine konur.

Ağrıyan dişin üzerine çok az karanfil yağı (eugenol) damlatılmış pamuk koyulabilir.(Fakat bu çok fazla olmamalıdır. Çünkü diş etini tahriş edebilir.)

Kurutulmuş ebegümeci tuzlu su ile ıslatılır. Ağızda çiğnenir.
Dilimlenmiş limon ile birlikte bir miktar adaçayı demlendirilir.Bu sulu karışım ağrıyan dişin tarafında duracak şekilde bir müddet ağızda tutulur. Bu işlem, sık sık tekrarlanabilir.

Papatya ve biberiye birlikte kaynatılır. Süzülerek elde edilen çaya limon tuzu ilave edilir.Bu çay ile ağız sık sık çalkalanır.

Diş ağrısına ne iyi gelir

Öksürük için şifalı bitkiler

Ahmet Maranki öksürük için şifalı bitkilerden yararlanarak öksürük tedavisi yapabileceğimizi öksürük ilacımızı ve kürümüzü kendimizin yapabileceğini söyledi. Bitkisel tedavilerin günümüze yerleşmesiyle, daha çok bitkilerle haşir neşir olan toplumumuz artık, kimyasal ilaçlar yerine doğal yönleri tercih ediyor, ve doğrusunu da yapıyorlar. Öksürük tedavisi için, ve balgamlarınız için öksürük ilacını size açıklıyoruz. Bal ve turp öksürüğe meydan okuyor. Evet, yanlış duymadınız.

Malzemeleriniz; Bir adet turp, ve bal malzemelerimizi temin ettikten sonra, kürümüzü hazırlıyoruz. Bir adet turpu rendemizle, ince, ince rendeliyoruz. Daha sonra mümkünse şekersiz bal, organik bal olması önemlidir. Rendelenmiş turpumuzla, organik balımızı birbirine karıştırarak bir tülbente sarıyoruz. Daha sonra altına bir kova koyarak kürümüzü, beklemeye alıyoruz. Yaklaşık olarak on iki, on üç saat’te süzülür. Süzülen bal ve turp suyu karışımının büyük, küçük, yaşı, çocuk herkes’in içebileceği gibi, öksürüğe çok iyi geldiği, istatistiklere göre açıklanmıştır.

Öksürük kürünü şu şekilde de hazırlayabilirsiniz. Bir adet turpu aldıktan sonra bunun alt kısmını güzelce keserek içini birazcıcık bıçakla, oyuyoruz ve sap kısmını da kesiyoruz. Daha sonra bu kesilen yere, şekersiz bal, organik olan balı koyuyoruz ve bekliyoruz. İşlem tamamlandıktan sonra, elde edilen süzülmüş balı içiyoruz. Öksürük harici bu kürün anne sütü emen bebekler ve çocuklarda süt kesilmesini önüne geçtiği söyleniyor.

Öksürük için şifalı bitkiler

Diyet ile zayıflama

Zayıflama, hastalık, besin eksikliği veya rejimle şişmanlığın yavaş yavaş azalması.

Fizyolojik zayıflama, beslenme yetersizliğine veya kıtlıktan dolayı bazı besin maddelerinin yokluğuna, veya harcanan enerjinin yiyeceklerden sağlanan enerjiyi aşmasına bağlıdır. Zayıflama, başlangıç ağırlığının %10'unu geçmedikçe hiç bir belirti göstermez. Hayvanların çoğunda ise devre dışı zayıflama görülür.

Buna karşılık marazî zayıflamanın alınan günlük yiyecek miktarıyla hemen hiç bir zaman ilişkisi yoktur. Ülserler, sindirim kanalı urları, ruhsal iştahsızlık gibi doğrudan doğruya yeterli beslenmeyi engelleyen hastalıklar bu tanımlamanın dışındadır. Bu tip zayıflamada, diyabet, tüberküloz, kansızlık, nevrastenik veya ruhsal durumlar, kanser vb. hastalıklardan dolayı besinlerin yeterince soğurulamaması daha önemli bir etmendir.

Diyet ile zayıflama

Erken doğum nedenleri sebepleri

Erken doğum nedenleri sebepleri

Erken doğum, son âdet tarihinden sonra 37 hafta, yani yaklaşık 9 aylık sürede gerçekleşen doğumlar. Tüm gebeliklerin yaklaşık %8'i erken doğumla neticelenir, ikiz gebeliklerde bu oran daha yüksektir. Bu şekilde doğan bebekler, "prematüre bebek" diye nitelendirilirler ve genelde doğum tartıları 2,5 kg'dan azdır.

Bebeklerin erken doğması birçok nedene bağlı olabilir. En önemli nedenlerden biri çoğul gebeliktir. Rahim içi ve dışı enfeksiyonlar, amniyon sıvısının fazla (polihidroamnios) olması, rahmin yapısal anormallikleri, rahim iç tabakası içine kanamalar, genetik faktörler, doğumu başlatan fizyolojik mekanizmaların erkenden tetiklenmesi erken doğumun en sık rastlanan sebepleri arasındadır. Ayrıca Kan uyuşmazlığı, eklamsi, sık doğum yapmış olmaktan ya da fetüsün dölyatağında normal olmayan bir biçimde yuvarlanmış olmasından kaynaklanır. Annenin sağlığının bozuk olması, bebeğin normalden küçük olması da olasılığını arttırır. Canlı doğan prematüre bebeklerin çoğu, gerekli bakımların uygulanması koşuluyla yaşamlarını sürdürürler.

Prematüre bebek ölümlerinin başlıca nedenleri arasında solunum sorunları, enfeksiyonlar, beyin ve akciğer kanamaları sayılabilir.

Erken doğum riski taşıyan anne adayları, şu şekilde sınıflandırabilir:

Yaşı 17'nin altında veya 35'in üzerindekiler
Birden fazla bebek bekleyenler
Daha önce düşük ya da erken doğum yaşayanlar
Çok doğum yapmış olanlar
Bazı sistemik ve enfeksiyon hastalığı olan gebeler
Düşük kilolu anne adayları
Sigara kullananlar
Yüksek tansiyonu (hipertansiyon) olanlar
Hamileliğinde vajinal kanama sorunu olanlar
Stres altında ve yoğun çalışma şartları altında çalışanlar
Düşük gelir grubundan olan hastalar

Erken doğum nedenleri sebepleri

Boyun tutulması nasıl geçer

Boynumuz tutulduğunda, evde tedavi olarak ilk başta sıcak uygulama yapılır. Detaya girecek olursak boyun bölgesini sıcak tutmak, sıcak su torbaları koymak, daha çok ütü yardımıyla ısıtılmış sıcak havlular da boyun bölgenize konulabilir. Bunlarla beraber masaj da yapılabilir. Ancak masajın zararlı olduğu durumlar da olabilir. Mesela boyun bölgenizde dayanılmaz bir ağrı varsa, masaj ağrınızı katmerleştirebilir. Fazla bir ağrınız yok ise, kas gevşetici kremler ve masaj yardımıyla ağırlarınızı dindirebilirsiniz.

Bu saydıklarımın dışında yapmanız ve yapmamanız gereken şeyler vardır. Mesela boynunuzun tutulduğu gün, boynunuzu zorlayıcı hareketlerden uzak durmak, boynunuzu sağa sola çevirirken yavaş yavaş çevirmek, televizyon seyrederken boynumuzu desteklemek, kısaca boyun kaslarının yorulmaması için boyuna binen yükü azaltmak gerekiyor. Zaten boyun tutulması maksimum 2 – 3 gün sürer, hiçbir şey yapmasanız bile boyun ağrınızın kendi kendine ortadan kaybolduğunu göreceksiniz.

Boyun tutulması nasıl geçer

Diş fırçalamanın önemi

Diş fırçası M.S 500 yıllarında Çin'de ortaya çıkmıştır. Günümüzde kullanılan yapısı ile ilk defa 1857 yılında A.B.D.'de patent almıştır.

Ağız ve diş sağlığının bozulması kalp, böbrek ve romatizma gibi rahatsızlıkların önemli nedenlerindendir. Ağız bakımı kişinin yaşama bağlılığı ve uygarlığıdır. Sağlıklı yaşam duygusudur. Bakımlı bir ağız, dişlerin düzenli şekilde fırçalanması ile kazanılır. Ebeveynler, çocuklarına diş fırçalama ve diş bakım alışkanlığını bebeklik çağında kazandırmalıdırlar. Bebeklik çağında başlayan diş bakımı, doğru ve düzenli fırçalama, diş çürümeleri ve Dişeti hastalıkları oluşum riskini çok azaltır. Bununda en sağlıklı yolu dişlerinizin doğru seçilmiş bir fırçayla fırçalanmasıdır.

Diş fırçasıDiş fırçaları gunuzde cok gelişmiştır.dıl temizleyıcı olanlar da bulunmaktadır.ayrıca ışıklı,lazerli olanlar da vardır.dışlerımızı fırcalıyoruz cunku diş fırcalamak bızım bır ıhtıyacımızdır.bunu boyle gormelıyız.gunde en az 2 kere dişlerımızı fırcalamak bızım diş temızlıgımız için yeterlıdır.

Dişlerimizi fırçalamaktaki amacımız; diş etlerine ve diş minelerimize zarar vermeden dişlerimizin üzerindeki ve aralarındaki yemek artıklarını ve bakteri plaklarını etkin ve doğru bir şekilde temizlemektir. Ağzımızın içindeki fırçalanması gereken yüzeyleri şu şekilde sıralayabiliriz.

Üst çene dişlerinin dış yüzeyleri
Üst çene dişlerinin iç yüzeyleri
Üst çene yüzeylerinin çiğneme yüzeyleri
Alt çene dişlerinin çiğneme yüzeyleri
Alt çene dişlerinin dış yüzeyleri
Alt çene dişlerinin iç yüzeyleri
Dilimizin üst yüzeyi
Diş temizliği için ilk çağlarda hayvan kemiği, kuş tüyü, kıl, dokuma parçaları, ağaç dalları ve kök lifleri kullanılırdı. M.S 500. yıllarda ilk kez Çin'de hayvan kıllarından yapılmış diş fırçası icat edildi. Günümüzde hala kullanılan ve büyük değişiklik göstermeyen yapısı ile ilk defa 1857 yılında ABD'de patent almıştır.

Ağız ve diş sağlığının bozulması kalp, böbrek ve romatizma gibi rahatsızlıkların önemli nedenlerindendir. Ağız bakımı kişinin yaşama bağlılığı ve uygarlığıdır. Sağlıklı yaşam duygusudur. Bakımlı bir ağız, dişlerin düzenli şekilde fırçalanması ile kazanılır. Ebeveynler, çocuklarına diş fırçalama ve diş bakım alışkanlığını bebeklik çağında kazandırmalıdırlar. Bebeklik çağında başlayan diş bakımı, doğru ve düzenli fırçalama,diş çürümeleri ve dişeti hastalıkları oluşum riskini çok azaltır. Çocuklar ağız bakımına yetişkinler kadar dikkat edemezler. Çocuğun el becerisi, merakı ve ebeveynin tutumu diş bakımı alışkanlığını belirler.

Dişler sabah kahvaltıdan sonra ve akşam yatmadan önce olmak üzere, günde iki kere fırçalanmalıdır. Her fırçalama 2-3 dakika sürmelidir. Dilin üzerinin fırçalanması da unutulmamalıdır. Diş fırçasının kılları orta-sert, yumuşak gibi farklı sertliktedir. Yumuşak fırça kılı, plak kaldırmada etkin olup dişin minesi de zarar vermez. Sert fırçalama erişkin dönemde minenin aşınmasına neden olabilir. Bunun sonucunda dişte hassasiyet görülebilir.

Diş fırçalamanın önemi

Damar sertliği için Şifalı Bitkiler

alıç
Asabi çarpıntıları giderir. Sinir bozukluğunu geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Aritmide kullanılır. Uykusuzluğu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. damar sertliği ve göğüs nezlesinde faydalıdır.

enginar
Kandaki üre ve kolesterolü düşürür. İdrar söktürür. Kandaki şeker miktarını ayarlar. damar sertliği ve kalp hastalıklarını önler. Böbrekteki kumların dökülmesine yardımcı olur. Prostat, meme ve rahim ağzı kanserine karşı iyi gelir. Enginarın içinde bulunan Silymarin maddesinin, hücrelerin hasar görmesini engellediğine işaret eden araştırmacılar, ayrıca Silymarin maddesinin, prostat, meme ve rahim ağzı kanserini önleme konusunda da etkili olduğunu belirtti. Enginarın içinde, fiber, magnezyum, folate ve C vitamini bulunduğu, bu sebzeyi bol miktarda tüketenlerin, bulundukları yaşın daha altında gösterdikler.

kestane
Kabuklarının suda kaynatılması ile elde edilen çay, ateş düşürür ve sinirleri yatıştırır. Meyvesi kasları kuvvetlendirir. Kan dolaşımını düzenler. Varis ve basur memelerinin meydana gelmesini önler. Karaciğer yorgunluğu ve şişliğini geçirir. Kansızlığı giderir. damar sertliği ve yüksek tansiyondan şikayet edenlerle, şeker hastaları yememelidir.

yenibahar
damar sertliğini önler. Hazmı kolaylaştırır. Mide ve bağırsak gazlarını giderir.

Damar sertliği için Şifalı Bitkiler

Damar sertliği belirtileri nedenleri

Vücuttaki kan damarlarının bir kısmının veya tamamının sertleşmesi sonucu, esnekliklerini keybetmesine; halk arasında damar kireçlenmesi tıp dilinde ise Arterio Skleroz veya Atheremo denir. Nedeni, kan damarlarının iç kısımlardaki hücrelerin esnekliğini kaybedip, zayıflaması veya kandaki yağlı maddelerin birikinti yaparak, damarı darlaştırmasıdır. Belirtileri baş dönmesi, baş ağrısı, titreme, yürürken sendeleme, düşünme ve öğrenme gücünde zayıflama, sinirlilik veya damarın sertleştiği bölgelerde ağrılar görülür. İlk belirtiler görüldüğünde önlem alınacak olursa, korkulacak bir şey yoktur. Hastanın neşe ve cesaretini kaybetmemesi ve doktorun tavsiyelerini yerine getirmesi iyileşmede atılacak ilk önemli adımdır. damar sertliği teşhisi konan kimse, perhiz yapmalı, alkol ve sigara gibi keyif verici maddeleri bırakmalı, yumurta, tereyağı ve benzeri yiyecekleri terk etmeli, tuzu da azaltmalıdır. Ayak damarlarında meydana gelebilecek herhangi bir hastalığı önlemek için de dar ayakkabı giymekten kaçınmalıdır.

başdönmeleri
Hasta, kendisinin veya etrafındaki eşyanın boşlukta döndüğünden şikayet eder. Tıp dilinde vertigo denen baş dönmelerinin nedenleri çeşitlidir. Bunlardan başlıcaları şunlardır: Kulak ağrısı. Araç tutmaları. Ani hava değişimi. Bazı göz hastalıkları. İlaç zehirlenmeleri. Düşük veya yüksek tansiyon. damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları. Kansızlık ve kan hastalıkları. Mikrobik hastalıklar. Beyin hastalıkları. Sara ve bazı ruh hastalıkları. Tedaviye başlanmadan önce hastalığın gerçek nedeninin tespit edilmesi gerekir. Baş dönmelerine yapılacak ilk iş hemen oturmak veya öne eğilmek ve mümkünse hemen yatmaktır. Baş dönmesi sık sık oluyorsa mutlaka bir doktora gitmek gerekir.

bayılmalar
Geçici olarak uyanıklık halinin kaybolmasına halk arasında bayılma tıp dilinde senkop denir. Bu durumda beyin hücrelerine giden oksijen azalmıştır. Bayılmanın nedeni; yorgunluk, uzun süre ayakta kalmak, ani heyecanlar, tansiyon yüksekliği, gebelik, kansızlık, damar sertliği ve kalp hastalıklarıdır. Bayılmadan önce baygınlık hissi gelir. Sonra yüz kül rengini alır. Arkasından da terleme, çarpıntı, göz kararması ve baş dönmesi görülür. Bu gibi durumlarda yapılacak ilk iş hastayı hemen yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmektir. Sonra yüzüne su serpilir ve amonyak koklatılır.

kanda kolestrol yüksekliği
Kolestrol, kanda, sinirlerde, beyinde, karaciğerde, dalakta, böbrek üstü bezlerinde ve safrada bulunan, yağ yapısında, kristal gibi beyaz görünümde bir maddedir. Görevi dokulardaki su dengesini sağlamak, alyuvarları zehirlere karşı korumak, sinir dokularının dayanıklığını sağlamak ve deri altında, dışarıdan gelecek mikroplara karşı koruyuculuk yapmaktır. 100 gram kanda; 180-230 miligram kolestrol bulunur. Bu miktar normaldir. 230 miligram kolestrol miktarı, kanda kolestrolün yükselmiş olduğuna işarettir. Tedavi edilmezse; damarsertliği, beyin ve kalpteki ince damarların tıkanmasına neden olur. Meydana Gelişi : Böbrek üstü bezleri, husyeler, yumurtalıklar bünyenin ihtiyacı olan kolestrolü imal ederler. Ayrıca hayvansal yağlar, süt, yumurta ve bitkisel hormonlarla da kolestrol alınır. Kanda, kolestrolün yükseldiğini anlamak için bir seri test yapmak gerekir. Ayrıca, hastanın cildinde oluşan sarı lekeler, göz altlarında beliren siyah halkalar, göz akında görülen sarı lekecikler, genel yorgunluk, iştahsızlık, hazımsızlık, baş dönmesi, baş ağrısı, görme zayıflığı, ağız acılığı, nefes ve ter kokusu kolestrolün yükselmiş olduğuna işaret olabilir.

katarakt
Göz merceğinin bulutlanıp, görmenin bozulmasına halk arasında aksu, akbasma veya göze perde inmesi adı verilir. Çoğunlukla 50 yaşından sonra görülür. Nedeni göz yaralanması, şeker hastalığı, gözün uzun süre ışığa maruz kalması, damar sertliği veya beze hastalığıdır. Bazen doğuştan da olabilir. En çok rastlananı yaşlılığın neden olduğu katarakttır.

kolesterol
Hayvansal ve bitkisel yağların içerisinde bulunan, karaciğer tarafından sentez edilen bir maddedir. Kanda normalden fazla bulunması halinde, damar sertliğine neden olur, ve bazanda safra pigmentleri ile birleşerek safra taşlarının oluşumunda rol oynar.

nevralji
Sinir ağrısına tıp dilinde nevralji denir. Bilhassa, yüzde ve başta hissedilir. Ama vücudun diğer taraflarında da bulunabilir. Nedeni soğuk algınlığı, şeker hastalığı, damar sertliği, veya ağrı yapan sinir yakınında meydana gelen herhangi bir hastalıktır.

şeker hastalığı
Vücudun şeker yakmasında ortaya çıkan bozukluğun neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde diabet denir. Pankreas, kandaki şeker miktarını kontrol eden ve adına insülin denilen bir madde salgılar. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir. Aç karnına alınan 100 gram kanda 80 miligram şeker vardır. Bu miktar yemekten 1-2 saat sonra 140 miligrama kadar yükselir. Kandaki şeker miktarı hastalığın durumuna göre aşağıdaki gibi tespit edilir. Şeker durumu Açken Yemekten 1-2 saat sonra Normal kimselerde 80 mg. 140 mg. Orta derecede 130 mg. 190 mg. Ağır derecede 160 mg. 215 mg. 2 çeşit şeker hastalığı vardır. - Şekersiz Diabet : Hipofiz bezinin arka tarafından salgılanan antidiüretik hormonun yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes insipidus denir. - Şekerli Diabet :Pankreasın salgıladığı insülin yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes mellitus denir. Şeker hastalığını doğuran nedenler dengesiz beslenme, şişmanlık veya sinir bozukluğudur. Bazı kimselerde de irsiyet önemli bir rol oynar. Hastalığın başlangıcında çok yemek ve su içmek ihtiyacı vardır. İdrar miktarı da artar. Kadınların idrar yapma yerlerinde kaşıntı vardır. Ayrıca devamlı yorgunluk hali görülür. İleri safhada devamlı baş ağrısı, el ve ayak titremeleri, iştahsızlık, aseton kokusuna benzer nefes kokusu, ter kokusu, adele krampları, hafıza zayıflığı, kısmi veya tam felç, iyileşmeyen yaralar ve uykuda sayıklama görülür. Şeker hastalığı tedavi edilmezse sonuç damar sertliği, kalp yetmezliği, göğüs anjini, görme zayıflığı, katarakt, karaciğer hastalıkları, siroz olabilir. İki çeşit şeker koması vardır. - Diabetik Koma :Daha ziyade şeker hastalarında görülür. Nedeni, insülin verme zamanını geçirmek, gerektiğinden az miktarda insülin vermek, bağırsak iltihabı, bademcik iltihabı, grip veya iyileşmeyen yaralardır. - Şeker Eksikliği Koması : Tıp dilinde hipoglisemi adı verilen bu çeşit koma, terleme, titreme, çırpınma huzursuzluk, şiddetli açlık, ve aşırı duygusallıkla başlar. Nedeni, fazla miktarda insülin vermek veya çok miktarda karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmektir. Şeker hastaları haftada en az iki kere ılık banyo yapmalıdır ve sonra da vücutlarının her tarafını ılık bir havlu ile ovmalıdır. Kabız veya ishal olmamalıdırlar. Perhiz yapmalıdırlar. Erken yatıp erken kalkmalıdırlar. Ağız, boğaz ve diş sağlığına aşırı özen göstermelidirler. Masaj, beden hareketleri ve açık havada yürüyüşü ihmal etmemelidirler.

şişmanlık
Şişmanlık, alınan kalori miktarının yakılan kaloriden daha fazla olması sonucu ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur. Tıp dilinde obesite denir. İstatistiklere göre şişmanların daha çabuk yaşlandıkları, şeker hastalığı, damar sertliği, kalp hastalıkları, karaciğer ve safrakesesi hastalıkları, tansiyon yüksekliği, akciğer hastalıkları, romatizmal hastalıkların tehdidi altında bulundukları belirtilmektedir. Bu nedenle şişmanlıktan kurtulmak için diyet ve beden hareketleri yapmak gerekir.

tansiyon yüksekliği
Büyük tansiyonun kişinin yaşına göre yüksek olmasına halk arasında tansiyon yüksekliği, tıp dilinde ise hipertansiyon denir. Bir çok hastalıkta tansiyon yüksekliği görülür. Mesela kalbin sol bölümünün büyümesinde, böbrek hastalıklarında, damar sertliğinde, kan hücrelerinin çoğalmasında, şişmanlıkta ve iç salgı bezleri hastalıklarında kan basıncı artar. Tansiyon yüksekliğinin belirtileri arasında yorgunluk, sinirlilik, çarpıntı, baş dönmesi, uykusuzluk, baş ağrısı vardır.

Damar sertliği belirtileri nedenleri

Kalp ve damar sağlığı için kürler

Prof.Dr.Ahmet Maranki Kalp ve damar sağlığı ve damar tıkanıklığını gidermek için alıç çayı kürünü öneriyor.

Kalp ve damar sağlığını korumak ve tıkalı kalp damarlarını açan alıç çayı hazırlamak için 1 su bardağı kaynar suyun içine 1 tatlı kaşığı kırmızı alıcın yaprak,çiçek ve meyvelerinden koyduktan sonra bir kaç dakika kısık ateşte demlendirin.

Bu çaydan 20 gün boyunca sabah ve akşam için.

He gün 1 su bardağı taze sıkılmış havuç suyu (vitamin emilimini sağlamak için içine 1 çay kaşığı zeytinyağı koyarak) için.

Kalp ve damar sağlığı için kürler

Mide ağrısı kesin tedavisi

Mide rahatsızı olanlar çok iyi bilir insanı canından bezdiren şu mide ağrılarının ne zaman ne şekilde geleceği hiç belli olmaz bazen yemek esnasında bazen sinirlendiğimizde bazen üzüldüğümüzde yani kısacası ağrı gelmek için bir bahane arar adeta
Ve geldiği zaman kişiyi ağrıdan kıvrandıracak şekillere kadar koyabilir.
Şimdi sizler için mide ağrısı sebebleri ve tedavi yolları hakkında gerekli bilgileri derleyip sizlere sunuyoruz.

Karında ve karnın üst kısmında hissedilen, bazen sırta da vurabilen ağrılar mide ağrısı ya da karın ağrısı olarak adlandırılır.

Mide Ağrısının Nedenleri: Karın ağrısı sadece üşütmekten kaynaklanabileceği gibi bir takım hastalıkların belirtisi de olabilir. Örneğin; gastrit, kolit, sinirsel hazımsızlıklar, müzmin safra kesesi iltihabı, safra taşı, mide ülseri veya mide kanserinde yukarıda tarif edilen şekilde ağrılar görülür.

Mide Ağrısı Tedavisi: Tedavi için ağrının nedeni tespit edilmelidir. Üşütmekten kaynaklanan karın ve mide ağrısı kısa sürede geçebilirken, daha uzun süren ve tekrar eden ağrılar başka bir hastalığın habercisi olabileceğinden ihmal edilmeden doktora gidilmelidir. Doktorun yapacağı tetkik ve muayeneden sonra, mide ağrısının nedeni belirlenir ve uygun tedavi uygulanır.

Mide Ağrısına Ne İyi Gelir? Bal ve tarçın mide ağrısına ve mide ülserine karşı oldukça yararlıdır. Nane, sakinleştirici etkisi ile mide ağrılarına iyi gelir. Papatya çayı da mide ağrısını kesmeye yardımcı olur.

Mide ağrısı kesin tedavisi

Yüksek tansiyondan korunma yolları

Yüksek tansiyondan korunma yolları

Her 7 kişiden birinde görülen yüksek tansiyon (hipertansiyon), kan basıncının sürekli olarak 140/90 mmHg’nın (14/9’un) üzerinde olması hali olarak tanımlanır. Yüksek tansiyon baş ağrısı (genellikle ensede), bazen baş dönmesi, çarpıntı, çabuk yorulma gibi şikayetlere yol açar. Kontrol altına alınmazsa çok daha ciddi hastalıkların sebebi olabilir. İşte hipertansiyonla ilgili bilmeniz gereken 5 soru 5 cevap...

1. Hipertansiyon nedir?
Kanı vücudun en uzak noktalarına kadar ulaştırmak için kalp, kanı belli bir basınçla pompalamak zorundadır. Kan, organlarımız açısından gerekli olan oksijen ve besinleri taşır. Dolayısıyla, dolaşımın devam etmesi için belli bir kan basıncının korunması gerekir.

Kalp kasıldığı sırada oluşan kuvvetli basınca sistolik ya da büyük tansiyon, kalp gevşediği sırada oluşan basınca ise diyastolik ya da küçük tansiyon adı verilir. Normal kabul edilen kan basıncı değeri, istirahat halindeki bir yetişkinde 120/80 mmHg’dır (milimetre civa). Bir diğer deyişle, büyük tansiyon için normal değer 12, küçük tansiyon için ise 8’dir.

Aslında, kan basıncı sürekli sabit kalan bir değer değildir. Hareket ederken ya da heyecanlanınca biraz artabilir, uyurken ve istirahat ederken daha düşük olabilir. Bu değişimler normaldir. Ancak, kan basıncının sürekli olarak 140/90 mmHg’nın (14/9’un) üzerinde olması durumunda, yüksek tansiyondan bahsedilir.

2. Hipertansiyonun Görülme Sıklığı Nedir?
Hipertansiyon yaygın bir hastalıktır. Kardiyoloji Derneği tarafından yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre ülkemizde yaklaşık 15 milyon kişide hipertansiyon bulunduğu tahmin edilmektedir.

3. Tansiyon Neden Yükselir?
Hastaların % 90’ında hipertansiyonun nedeni saptanamaz; bu durumda primer ya da esansiyel hipertansiyondan bahsedilir. Kalan % 10’luk grupta ise bir neden bulunur ve “sekonder” hipertansiyon olarak adlandırılır. Bunlar arasında böbrek kaynaklı nedenler en yaygın olanlarıdır.

4. Hipertansiyonun Vücuda Zararı Nedir?
Belirti vermemesi mümkün olmakla birlikte, yüksek tansiyon baş ağrısı (genellikle ensede), bazen baş dönmesi, çarpıntı, çabuk yorulma gibi şikayetlere yol açabilir. Özellikle şikayetiniz yoksa, yüksek tansiyon hastası olduğunuzu öğrenmenin tek yolu tansiyonunuzu ölçtürmektir. “Hiçbir şikayetim yokken neden ilaç kullanayım” diye düşünüyorsanız, hipertansiyonun çok ciddi sonuçları olabileceğini hatırlamalısınız! İster belirti versin ister vermesin, tedavi edilmeyen hipertansiyon, kalp krizi ya da felç geçirme riskini artırır ve kalp ya da böbrek yetersizliği gelişmesine yol açabilir. Bununla beraber, hipertansiyonu tedavi etmek ve bu korkutucu hastalıklara yol açmasını engellemek mümkündür. Tedavi ve önlemleri uygularken dikkat etmeniz gereken iki önemli nokta ise, doktorunuzun önerilerine sıkı sıkıya bağlı kalmanız ve tedaviye ömür boyu devam etmeniz gerektiğini bilmenizdir.

5. Hipertansiyondan Korunmak İçin Neler Yapmalısınız?
Sigara içiyorsanız, bırakın. Çünkü kalp krizi geçirme riskinizi iki katına çıkarır.
Fazla kilolarınızdan kurtulun, sağlıklı (az yağlı, az tuzlu) beslenin ve düzenli egzersiz yapın.
Doktorunuzun önerilerine uyun. İlaçlarınızı düzenli alın; ömür boyu tedaviye devam etmeniz gerektiğini unutmayın
Stres ile başa çıkmayı öğrenin.

Yüksek tansiyondan korunma yolları

Uykusuzluk nedenleri tedavi yöntemleri

Uykusuzluğun birçok kez geçici bir durum olmadığı, bir tür hastalık olduğu bildirildi.

Günlük yaşam stresi ya da iş saatlerindeki değişiklik uykusuzluğa ve uyku düzeninin bozulmasına neden olurken, ilaç veya psikoterapilerle tekrar eski uyku düzenine kavuşulabiliyor. Çoğu kişi uyku bozuklukları sorunu olduğunun farkına varmadan yıllarca uykusuz geceler geçirerek, uyku bozukluğuyla yaşamak zorunda kalabiliyor. Uykuya dalmakta sıkıntı yaşayanlar için uzmanlar, şu önerilerde bulunuyor:

"- Işık veya ses uyumayı güçleştirir. Seslerden etkilenen hassas biriyseniz, kulağınıza kulak tıkacı takabilirsiniz. Işık konusunda hassassanız perdelerinizi sıkıca kapatın veya göz maskesi kullanın. Gece çok ihtiyaç duymadıkça ışığı açmayın. Bunun yerine küçük gece lambaları kullanın.

- Yatmadan en az 2 Saat önce ağır yemek yemeyin. Eğer acıkırsanız bir bardak süt ya da hafif bir yemek tercih edebilirsiniz. Süt, aminoasit içerdiği için uyumaya yardımcı olur.

- Stres hormonlarınızı azaltmak için Gün içinde egzersiz yapabilirsiniz ancak yatmadan en az 3 saat önce ağır, zor hareketler yapmayın. Düzenli egzersiz daha derin uyumanızı sağlar.

- Öğleden sonra geç bir Saatte şekerleme yapmayın ve her zaman aynı saatte yatağa girin. Eğer şekerleme ihtiyacı duyuyorsanız, uyandıktan 8 saat sonra 10-15 Dakikalık bir şekerleme yapabilirsiniz.

- Yatağa gitmeden bir saat önce zihnin dinlenmesi için her tür konuda düşünmeyi veya çalışmayı bırakın. Yatma zamanında üzüntülerden veya sizi üzebilecek şeylerden uzak durun. Yatakta duygusal konuları tartışmayın.

- Yatak odanızda evcil hayvanlarınızın kalmaması düşünülebilir. Hayvanınızla uyumak, eğer alerjiniz varsa uykusuzluğa neden olabilir. Ayrıca, onun yatağın etrafında dolaşması da sizi uykusuz bırakabilir.

- Yatak odanızın iyi havalandırıldığından veya sıcaklığının uyumaya uygun olduğundan emin olun.

- Yatak odası sadece uyumak ve seks içindir. Uyuyamıyorsanız veya gecenin yarısında uyanıyorsanız başka bir odaya gidin ve kitap okuyun veya uykunuz gelinceye kadar TV izleyin.

- Kaslarınız gerginse bu gibi durumlarda yapılabilecek rahatlama tekniklerini öğrenerek, yatakta uygulayabilirsiniz.

- Gece yatmadan önce sigara içmemeye çalışın. Nikotin uyarıcı olduğu için geç yatma veya gece yarısı uyanma gibi sonuçlara neden olabilir.

- Kafeinli içecekleri yatma saatinden en az 4-6 saat önce için. Kola, çay, kahve, çikolata gibi gıdalarda bulunan kafein uyarıcı etki etmektedir. Kafein miktarını azaltmak, içmeyi bırakmak baş ağrısı gibi semptomlara neden olabilir.

- Alkol bir sakinleştiricidir ve derin uyumayı sağlayabilir. Sonradan ortaya çıkabilecek metabolizma kaynaklı sorunlar nedeniyle uykusuzluk sorunları yaşanabilir."

Uzmanlar, bu öneriler uygulandığı halde uyku sorununun devam etmesi halinde ise bir uzmana başvurmayı tavsiye ediyor.

Uykusuzluk nedenleri tedavi yöntemleri

Sigaranın Zararlarını Azaltan Yiyecekler

Antioksidanlar; vücutta oluşan serbest radikal isimli toksik etkili maddelerin temizlenmesinde rol alan bileşiklerdir. Kanda antioksidanların düşük olması; yaşlanma sürecini hızlandırdığı gibi şeker, kalp, kanser gibi birçok kronik hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştırabilir.

Sigara içenlerde, antioksidan seviyelerinin daha düşük olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalarda, sigara içenlerin kan beta-karoten, laykopen, gama-tokoferol, lutein, zeaksantin gibi antioksidanlarının daha düşük olduğu belirlenmiştir. Sigara içenlerde, kan C vitamini düzeyleri de daha düşüktür. Başka bir çalışmada, laykopen oranlarının sigara içenlerde içmeyenlere oranla %71–79 daha düşük olduğu belirlenmiştir.

Sigara içmek; vücutta sağlıklı yağların ve B vitaminlerinin yıkımını hızlandırır. Özellikle saç ve tırnak sağlığında önemli yeri olan biyotinin vücutta kullanımını azaltır. Sigara içenlerin vücutlarındaki biyotin kullanımı, içmeyenlere nazaran %30 daha azdır.

Folik asit, DNA onarımında büyük role sahiptir. Ağızda folik asit seviyesindeki azalış, ağızda doku kanseri riskini arttırabilir. Yapılan bir çalışmada, sigara içenlerin içmeyenlere oranla ağız dokusundaki folik asit seviyesinin %50 oranında daha az olduğu saptanmıştır.

Sigara içmek, fagosit adı verilen bağışıklık sistemi hücrelerini arttırır. Bu durum, akciğerlerin zorlanmasına yol açabilecek bir durumdur. Ayrıca sigara içenlerin kırmızı kan hücreleri çabuk bozulmaya daha yatkındır.

DİKKATLİ OKUYUN:

Günde 5–9 porsiyon taze sebze ve meyve tüketin… Taze meyve ve sebzeler, C vitamininin ve antioksidanların zengin kaynaklarıdır.
Meyve-sebzeleriniz rengârenk olsun… Sadece tek çeşit meyve ve sebze tüketmeyin. Meyveler ve sebzeler renklerine göre farklı yapıda antioksidanlar içerir. Bu nedenle sofranızdan turuncu, kırmızı, mor eksik olmasın.
Küçük taneli meyvelerden vazgeçmeyin… Kiraz, böğürtlen, yaban mersini, mor üzüm gibi meyveler antioksidanlar açısından çok zengindir. Bu nedenle ister kuru ister taze beslenmenizde yer vermeye özen gösterin.
Tam tahıllı ürünleri tercih edin, kuru baklagil tüketin… Beyaz ekmek, beyaz pirinç yerine tam tahıllı olanları tercih etmeniz, daha çok B vitamini almanızı sağlar. Ayrıca kurubaklagiller de B vitamini açısından zengindir, haftada 2–3 kez tüketmeye özen gösterin.
Haftada en az 2 gün yumurta tüketin… Biyotin, neredeyse her besinde bulunmakla birlikte en zengin kaynağı yumurta sarısıdır. Yumurtanın beyazının tam pişmemiş olması biyotinin vücudunuzda kullanılmasını engeller. Bu nedenle yumurtanın tam piştiğinden emin olmalısınız.
Beslenmenizde folik asite yer açın… Folik asidin en zengin besinsel kaynakları; kuru baklagiller, koyu yeşil yapraklı sebzeler ve fındık, fıstık gibi yağlı tohumlardır.

Sigaranın Zararlarını Azaltan Yiyecekler

Çocuk hastalıkları çeşitleri tedavileri

DİFTERİ, BOĞMACA,TETANOZ


Çocukluk döneminin ağır ve ciddi hastalıklarından olan difteri, boğmaca ve tetanoz hastalıkları yapılan geniş aşılama çalışmaları ile önemli derecede ortadan kaldırılmış olmakla birlikte maalesef tüm çabalara rağmen buhastalıkların kökü kazınamamıştır. Bu üç hastalık artık ender olarak görülse dehastalığın ciddiyeti, olumsuz sonuçları ve ölümlere yol açması bu hastalıklarakarşı aşılamanın önemini açıklamaktadır.

Difteri:

Difteri, salya vetükürük gibi salyalarla temas edilmesi veya bu mikropla kirlenmiş maddelerin(oyuncak vb. ) ağıza götürülmesiyle ve solunum yoluyla bulaşmaktadır.

Difterimikrobu çok güçlü bir zehir salgılayarak burunda ve boğazda solunumu engelleyici bir enfeksiyona, kalp yetmezliğine, sinir sisteminde hasarlaraneden olabilir. Hastalanan her on kişiden birisi maalesef her türlü tedaviye rağmen hayatını kaybetmektedir.

Boğmaca:


Boğmaca tüm yaşlardave hatta erişkinlerde bile ortaya çıkabilen,nefes almayı engelleyecek biçimdeöksürük nöbetlerine neden olan bir hastalıktır. Bu öksürük nöbetleri 6-12 haftaarasında sürmekte ve bu nöbetlerin ardından birçok çocukta kilo kayıplarına bile neden olabilen kusmalar görülmektedir. Ayrıca, boğmaca 1 yaş altındakiçocuklarda daha sık olmak üzere zatürreeye,beyin ve göz içi kanamalarına ve ölümlere neden olabilmektedir.

Tetanoz:


Tetanoz mikrobu,genellikle toprakta yaşayan, vücuda çok küçük yara ve kesiklerden dahigirebilen bir mikroptur. Mikrop salgıladığı "tetanoz zehri" ileomuriliğe ve sinir sistemine zarar vermekte ve gelişmiş tüm tedavi olanaklarınarağmen hala 10 hastadan 6 sının ölümüne yol açmaktadır. Oksijensiz ortamdayaşayan bu mikrop paslı çivi, bıçak gibi maddelerin yanı sıra cam kesiği,hayvan pisliği ve açık yaraların toprakla temas etmesi ve sonucunda insanlarabulaşmaktadır.

Tetanoz hastalığı en sıkyaşamın birinci ayının bitiminden önce görülmekte ve "yeni doğantetanozu" adını almaktadır. Yeni doğan bebekler, tetanoz mikrobuyla yasağlıksız şartlardaki doğum esnasında yada doğum sonrası göbek bağının sterilolmayan koşullarda kesilmesi nedeniyle karşılaşmaktadır. Doğum sonrasındagöbek kordonunun mikropla temas etmiş bıçak, jilet ve hatta cam ile kesilmesisonucunda bebeğe bulaşmakta ve kana karışan mikroplar yoluyla hastalık ortayaçıkmaktadır. Bu bebeklerin hemen hepsi her türlü tedaviye rağmen daha yaşamınilk günlerinde ölmektedirler.

Tetanoz hastalığınınbebeklerdeki en önemli üç belirtisi; emme güçlüğü kasılmalar ve teskinedilemeyen ağlamadır. Bebekleri yeni doğan tetanosundan korumak için, anneadaylarının gebeliklerinin 3. ayından sonra mutlaka tetanoz aşısı olmalarıgerekmektedir. Tetanoz aşısı hem anneyi hem de bebeği koruyacağı gibi neanne nede doğacak bebeğine karşı zararlı bir etkisi olmaz. İster hastanede,ister farklı bir ortam ve koşulda doğum yapılacak olsun tüm anne adaylarınınaşılanması gereklidir. Bu uygulama devletimizin sağlık politikasıdır.
Difteri, boğmaca vetetanoz aşısı (3 lü karma aşı)


Karma aşılar,çocukları difteri, boğmaca ve tetanoz hastalıklarına karşı korumak içinuygulanmaktadır. Yeni doğan bir bebek, yaşamını ikinci ayından itibaren 1-2 ayarayla 3 kez aşılanmalı ve ardından 18. ayda bir hatırlatma dozu yapılmalıdır.3lü karma aşının tekrar dozu 4-6 yaş arasında, Çocuk Felci aşısıyla birlikteuygulanmalıdır. İlkokul 1. sınıfında ise boğmaca çıkarılarak, sadecedifteri-tetanoz karma aşısı yapılmalıdır. (Bu dönemde ayrıca verem, çocuk felciaşıları uygulanmalıdır. Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısının 2.dozu 4-6yaş arasında uygulanmadıysa bu dönemde uygulanabilir.) Gelişen bilim ve teknoloji,çoksayıda hastalığa karşı tek enjeksiyon ile koruma sağlamaya yönelik yeni aşılarıgeliştirme çabasındadır.

Günümüzde difteri, boğmaca vetetanoz aşılarına çocuk felci ve hib menenjit aşısı eklenerek oluşturulan ilkbeşli aşı sanofi pasteur tarafından geliştirilerek kullanımasunulmuştur. Bu aşı ilerdeki bölümlerimizde ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Aşıkola ya da bacağın ön kısmına adale içi yolla ya da cilt altınauygulanmaktadır.

ÇOCUK FELCİ (POLIOMIYELIT)


Çocuk felcihastalığının nedeni, polio virüsü denilen bir mikroptur. Çevre koşularının kötüolduğu yerlerde suların, besinlerin mikroplu dışkı ile kirlenmesi ve kalabalıkortamlarda havaya yayılan mikropların solunmasıyla bulaşır. Hastalığa yakalanançocuklarda hafif ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, bulantı -kusma gibi herhastalıkta görülebilecek ortak bulgular mevcuttur. Bazı çocuklarda hastalık bubulgularla sınırlı kalırken , bazılarında ise kalıcı felçler meydanagelmektedir. Felçler çok tipik olarak yumuşaktır.Yani kaslar sert ve kasılmışdurumda değildir.

Felçler genel olarak, çocuğun kendini ayağa kaldırmasında veyürümesinde güçlük şeklinde ilk bulgularını verir. Çoğu hastada felç olan bacakya da kolda duyu kaybı yoktur. İğne batırıldığında bunu hissederler. Biryaşından büyük yaş grubundaki hassas çocuklar ve yetişkinler mikrobukaptıklarında felç gelişmesi açısından daha büyük risk altındadırlar. Felçgelişen hastalarda ölüm oranı %2 ile % 20 arasında değişmekte ancak beyindekisolunum merkezinin etkilenmesiyle bu oran % 40 a kadar çıkabilmektedir.

Çocuk felci hastalığının çiçekhastalığında olduğu gibi ülkemizde ve tüm dünyada kökünün kazınması için yoğunçalışmalar yapılmaktadır. Tedavisi bulunmayan , kalıcı sakatlıklar veölümlere neden olan bu hastalığın kökünün kazınması , ancak aşılanma ilemümkündür. Hem bu açıdan hem de virüsün çevremizde yaygın olarak bulunmasınedeniyle çocuk felci aşılamasının önemi oldukça artmaktadır.

Çocuk felci aşıları:


Günümüzde çocuk felcihastalığına karşı kullanılan iki farklı aşı vardır. İnaktive çocuk felci aşısı(enjeksiyon şeklinde uygulanır ) ve oral çocuk felci aşısı (ağızdan damlaşeklinde verilir. ) inaktive çocuk felci aşısı ölü aşıdır. Son derece güvenlive etkin olması en önemli özelliğidir. Yaşamın ikinci ayından başlayarak 1- 2ay arayla toplam 3 doz enjeksiyon şeklinde uygulanır. Bebek 18 aylık olduğundabir hatırlatma dozu daha yapılmalıdır.

İnaktive çocukfelci aşısı sanofi pasteur tarafından geliştirilen beşli aşı içerisindedifteri, tetanoz, boğmaca ve hib aşıları birlikte bulunmaktadır. Baştasanayileşmiş ülkeler olmak üzere bir çok ülkede yaygın olarak kullanılmaktadır.Çocuk felcine karşı bireysel korunmanın sağlanmasında vazgeçilmez bir aşıdır.

Canlı bir aşı olan oral çocukfelci aşısı ağızdan damla şeklinde verilerek uygulanmaktadır. Oldukça etkin biraşı olmakla birlikte aşının verilmesi sırasında çocuğun kusması ya da tükürmesigibi durumlardan olumsuz etkilenebilmektedir. Aşı uygulanması esnasında ishaliolan bebeklere bir ay sonra bir doz aşının daha uygulanması tavsiye edilmektedir.Çocuk felcine karşı toplumsal korunmanın sağlanmasında önemi vardır.

İnaktive ve oral çocukfelci aşılarının birlikte kullanımı

Yapılan çalışmalar, buhastalığa karşı en iyi korunmanın inaktive ve oral çocuk felci aşılarınınardışık kullanılması ile sağlanabileceğini göstermektedir. Ardışık kullanımönce inaktive, ardından oral olmak üzere çocuğa farklı zamanlarda her ikiaşının da verilmesi prensibine dayanır. Birçok ülkede tercih edilen buuygulama; aşılamaya 2,4,6 ya da 2,3,4. Aylarda beşli aşı ile başlanan çocuklara18. Aydaki hatırlatıcı dozun ağızdan oral aşı şeklinde verilmesi ilegerçekleştirilmektedir. İnaktive ve oral çocuk felci aşılarını ardışıkkullanmanın sağladığı en büyük avantaj, beşli aşıların içinde bulunan inaktiveaşı ile önce bireysel korunmanın sağlanması, daha sonra oral aşı ile toplumsalkorunmanın sağlanmasıdır. Böylece çocuk felci hastalığına karşı hem bireyde hemde toplumda çok güçlü ve kalıcı bir bağışıklama sağlanması mümkün olur. Çocukfelci aşılarının her iki çeşidi de difteri, tetanoz, boğmaca ve diğer çocuklukaşıları ile birlikte ve aynı gün uygulanabilir. Aşı uygulanmasından sonraannelerin bebeklerini emzirmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Aşıdan hemensonra dahi bebeğe mama,süt ve diğer besinler verilebilir,herhangi bir sürekısıtlaması yoktur.




HEMOFILUSINFLUENZA TİP B (HİB)


Hib (hemofilus influenza tip b ) 5 yaş altındaki çocuklarda sık görülen vebaşta menenjit olmak üzere ölümle sonuçlanabilen birçok ağır hastalığa nedenolan bir bakteridir. Hib kaynaklı enfeksiyonlar, 5 yaş altındaki her çocuk içinciddi bir tehdit oluşturmaktadır, çünkü; Özellikle 2 yaş altındaki bebeklerde vücudun kendini enfeksiyonlardan koruyanbağışıklık sistemi tam olarak gelişmemiştir. Bu nedenle çocuklar aşılanarakkorunma altına alınmalıdır.

5 yaş altındaki çocuklardagörülen bakteriyel menenjitlerin en sık nedeni Hib dir.

Hib nasıl bulaşır, nasıl yayılır?


5 yaş altındaki her 100 çocuktan 5 i Hib bakterisini taşımaktadır. Hibenfeksiyonlarına yakalanan ya da sadece taşıyıcı olan çocukların solunumyollarında ve tükürüklerinde bol miktarda bulunan bakteriler öksürük, aksırıkgibi yollarla dış ortama atılırlar. Sağlıklı çocukların ortamda bulunan Hibbakterilerini soluması ile hastalık damlacık enfeksiyonu şeklinde kolaycabulaşır. Özellikle kreş ve ana okullarındaki çocuklarda Hib enfeksiyonunayakalanma riski daha fazladır.

Hib nasıl hastalıkyapar?


Damlacık enfeksiyonuile alınan Hib bakterileri, çocukların boğazında çoğaldıktan sonra kandolaşımına geçerek farklı organlara yayılabilir ve yerleştiği organ veyabölgede hastalık yapar. Örneğin Hib beyin zarlarında yerleşirse menenjite,akciğerlerde zatürreye ya da kulakta orta kulak iltihabına neden olur.

Hib hangi hastalıklara neden olur?


Hib, başta menenjit olmak üzere zatürre, kas ve eklem iltihabı, orta kulakiltihabı, sinüzit, yutak iltihabı gibi çeşitli enfeksiyon hastalıklarındansorumlu olabilmektedir. Hib enfeksiyonları aşı ile önlenebilir hastalıklardır.




Hib menenjit


Beyin ve omuriliğiçevreleyen ve koruyan zarların iltihabına menenjit adı verilir. Menenjit başağrısı, kusma, kabızlık, ense sertliği, kabarık fontanel(bıngıldak), şuurbozuklukları ve yüksek ateş ile seyreden bir hastalıktır. 0-5 yaş arasıçocuklarda görülen bakteriyel menenjitlerin en sık karşılaşılan etkeni Hib dir.Erken ve uygun tedaviye rağmen Hib kaynaklı menenjit vakalarının % 20 sindeişitme kaybı(sağırlık), zeka geriliği, felçler ya da epilepsi ( sara) gibinörolojik komplikasyonlar oluşmakta, %3-8 i ölümle sonuçlanmaktadır. Bu oran gelişmekteolan ülkelerde daha da artmaktadır. Özellikle yuva, kreş ve anaokuluna gidençocuklarda menenjite yakalanma riski evde bakılan çocuklara oranla en az ikikat daha fazladır. Bu nedenle kalabalık ortamlarda bulunan bebek ve çocuklarınmutlaka Hib aşısı ile aşılanması gerekmektedir.

Hib aşısı


Hib aşısı, hemofilusinfluenza tip b mikrobunun parçalanarak etkisiz hale getirilmesi ilehazırlanmış olup, çocukları bu mikropla oluşan hastalıklara karşı etkin birşekilde korumaktadır. Hib aşısı, bebek iki aylık olduktan sonra bir-iki ayarayla 3 doz uygulanmalı ve bebek 18 aylık olunca bir hatırlatma dozu dahayapılmalıdır. 12 aylıktan büyük ( 1 yaşını doldurmuş) bebeklere Hib aşısı tekdoz şeklinde uygulanmakta ve etkin bir korunma sağlamaktadır. Hib aşısının yanetkileri hemen hemen yok gibidir. Aşının koruyuculuğu % 99-100 dür. Hib aşısıtek aşı olarak bulunabileceği gibi, sanofi pasteur tarafından geliştirilenbeşli aşı içerisinde difteri, tetanoz, boğmaca ve inaktive çocuk felci aşısıile birlikte beşli aşı formunda üretilmektedir. Sanofi pasteur tarafındanüretilmiş olan Hib aşısı yine sanofi pasteur tarafından üretilmiş olan difteri,tetanoz, boğmaca ve inaktive çocuk felci aşısı ile aynı enjektörde karıştırılıptek enjeksiyon şeklinde uygulanabilir; ancak diğer firmaların Hib aşılarıkesinlikle sanofi pasteur ün difteri, tetanoz, boğmaca ve inaktive çocukfelci aşısı ile aynı enjektörde karıştırılmamalıdır.

5'li karma aşı


Günümüzde başdöndürücü bir hızla gelişen bilim ve teknoloji sayesinde tedavisi güç ya daimkansız çeşitli hastalıklardan korunmamızı sağlayacak bir çok yeni aşıinsanlığın hizmetine sunulmaktadır. Çocuklarımızın hayatını tehdit edenhastalıklara karşı geliştirilen her yeni aşı yeni bir iğne anlamınagelmektedir. Çok sayıda aşı için defalarca doktora gitmek, defalarcaçocuğumuzun canını yakmayı gerekmektedir.

Bu sorunun çözümü ancak çoksayıda aşının tek enjektörde bir araya getirilerek uygulanması ile mümkündür.Fakat çok sayıda aşının küçük bir hacimde etkinlik ve güvenilirliğinden bir şeykaybetmeden birleştirilmesi çok yüksek bir teknoloji gerektirmektedir.

Bilim dünyasındaki hızlıgelişmenin meydana getirdiği bu soruna sanofi pasteur un yüksek teknolojisiçözüm getirdi. Serum ve aşıda dünya lideri olan sanofi pasteur tarafındanyüksek üretim teknolojisi ile üretilen beşli aşı, tam beş hastalığa karşıtek enjektörde koruma sağlamaktadır. Bu aşı ile difteri, tetanoz, boğmaca,çocuk felci ve menenjit başta olmak üzere Hib kaynaklı enfeksiyonlara karşıvücudun farklı bölgelerinden defalarca aşı yapma gereği de ortadan kalkmıştır.Bebekler doğumu izleyen 2,4,6 ya da 2,3,4 üncü aylarda 3 doz olarak aşılanmalı,18. ayda ek bir hatırlatma dozu uygulanmalıdır. Özel silikon kaplı, inceiğneli enjektörler sayesinde, aşı uygulaması sırasında oluşabilecek ağrıson derece azaltılmaktadır.

KIZAMIK, KIZAMIKÇIK,KABAKULAK


Çocukluk çağının sıkgörülen ve tahmin edildiğinin aksine ciddi boyutları olan ve bu hastalıklarsonucunda gelişen, zatürre, kalp yetmezliği, görme ve işitme kaybı, kısırlık,beyin iltihapları ve benzeri komplikasyonlar nedeniyle bu hastalıklardankorunma büyük önem taşımaktadır.




Kızamık:


Kızamık her yıldünyada bir milyondan fazla çocuğun ölümüne yol açan çok ciddi bir hastalıktır.Hastalık her yaşta görülmekle birlikte özellikle küçük çocuklarda ağırseyretmekte ve ölümle sonuçlanabilmektedir. Hastalık öksürük ve aksırık iledamlacık enfeksiyonu denilen şekilde insandan insana kolayca bulaşmakta ve üstsolunum yolu enfeksiyonu şeklinde başlamaktadır. Kreş,yuva ve okul gibi topluyaşanan yerlerde bulaşma daha çabuk ve sık olmaktadır. Burun akıntısı,aksırmave göz kızarması,en sık karşılaşılan ilk belirtileridir. Daha sonra yüksekateş,öksürük ve vücutta kulak arkasından başlayan kırmızı döküntüler gelişmekteve bu döküntüler baş ve yüzden ,gövde ve kollara ,oradan sırt ve bacaklarayayılım göstermektedir.

Hastalık sırasında genelliklezatürree,kulak iltihapları ve her iki bin çocuktan birinde ise beyiniltihapları oluşabilmektedir. Hastalığın bu tür yan etkileri etkin ve uygun birşekilde tedavi edilmezse ölümcül olabilmekte ve sakatlıklara yolaçabilmektedir.

Kızamıkçık:


Kızamıkçık, damlacık enfeksiyonu yoluyla insandan insana bulaşan ve ateş, boğazağrısı ve vücutta bir kaç gün süren deri döküntülerine neden olabilen birhastalıktır. Hastalık yuva,kreş ve okul gibi kalabalık ortamlarda çok kısasürede bulaşabilmekte ve çocuklarda genellikle hafif geçirilmektedir.

Hastalık ergenlik çağında veerişkinlerde daha ağır seyretmektedir. Birçok genç erişkinde ve büyüktekızamıkçık enfeksiyonu sırasında büyük eklemlerde ağrı ve kızarıklıkla seyredeneklem iltihapları görülür. Eklem sorunları kısa sürede geçer ancak nadirenkronikleştiği de olur.

Kızamıkçığın en önemli veciddi tablosu hamile bayanların kızamıkçığa yakalanması sonucunda ortayaçıkmaktadır. Hamileliğin erken dönemlerinde kızamıkçığa yakalanılırsa bebektekörlük,sağırlık,beyin gelişimi bozuklukları ve zeka geriliği ,kalpbozuklukları, hatta düşükler ve ölü doğumlar görülebilir. Bu nedenle tümkadınların hamile kalmadan önce bir kan testi ile kızamıkçık geçiripgeçirmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Eğer hastalık daha öncegeçirilmediyse tüm bayanların kızamıkçık aşısı ile aşılanmaları ve 1 aysüreyle hamile kalmamaları tavsiye edilmektedir. Aşılanan kişilerin %98 i buhastalığa karşı yaşam boyu korunmaktadırlar.

Kabakulak:


Kabakulak, damlacıkenfeksiyonu ile insandan insana bulaşmakta ve ateş, baş ağrısı, kulak ağrısışeklinde belirtiler veren ve kulak memesi hizasında yanaklarda tek veya çifttaraflı şişliğe neden olan tükürük bezlerinin iltihabıdır.

Hastalık yapan kabakulakvirüsü,vücuda girdikten sonra kan yoluyla yayılmakta ve ayrıca pankreasıniltihaplanmasına ,beyin ve omuriliği saran zarların iltihaplanmasına (menenjit),erkek ve kadınlarda yumurtalıkları iltihaplanmalarına da neden olabilmekte vesağırlık,kısırlık gibi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir.

Kızamık, Kızamıkçık,Kabakulak aşısı


Hastalık yapan bu üçvirüsün zayıflatılması ve hastalık yapıcı etkilerinin ortadan kaldırılmasıyoluyla geliştirilen üçlü kızamık, kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı,yıllardır tüm dünyada güvenle kullanılmaktadır.

Bebekler anne karnındaykenannenin bu hastalıklara karşı oluşturduğu bağışıklık cisimciklerini(antikorlar) almakta ve bu şekilde yaşamın ilk aylarında doğal olarak korunmaktadırlar.Ancak, anneden geçen bu antikorların yavaş yavaş ortadan kalkması nedeniylebebeklerde 9. aydan itibaren korunma azalmaya başlamaktadır. Bu nedenle,özellikle Kızamık salgını var ise 9. ayda bir doz kızamıkaşısı uygulanabilir. Kızamık, kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı, eğer bebeğe9. ayda kızamık aşısı yapılmadıysa 12. aydan itibaren uygulanmalıdır. Fakat 9.ayda kızamık aşısı uygulanmışsa kızamık, kızamıkçık ve kabakulak karma aşısınınyapılma zamanı 15. ay olmalıdır. Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak aşısının tekrardozu 4-6 yaş arasında uygulanmalıdır. Kızamık, kızamıkçık ve kabakulak karmaaşısı olan bebeklerde, nadiren aşıdan 5 ile 12 gün sonra hafif ateş ve bazıhafif deri döküntüleri olabilmekte ve bu belirtiler tedaviye gerek kalmadan1-2 günde kendiliğinden iyileşmektedir. Bu bebeklere doktor tavsiyesiyle biriki gün süreyle ateş düşürücü şurup ya da fitil verilebilir . Kızamık,kızamıkçık ve kabakulak karma aşısı, bu hastalıklardan herhangi birinigeçirmemiş erişkinlere de uygulanabilir. Aşı yapılacak kişinin örneğinönceden kabakulak geçirmiş olması, bu üçlü karma aşının yapılmasını engelleyicibir neden değildir. Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak karmaaşısının hamilelere uygulanmaması gerekir.



HEPATİT B


Hepatit b hastalığı karaciğerin iltihabına neden olan viral bir hastalık olup,hastalık bu virüsü taşıyan anneden bebeğe doğum esnasında bulaşabilmekte vebebekte müzmin hepatit adı verilen karaciğerin iltihaplanmasına, karaciğeryetmezliğine, siroza ve daha sonra karaciğer kanserine yol açmaktadır.

Hepatit b virüsinün dahafarklı bulaşma yolları da mevcut olup bunlar, kan ve kan ürünleri yoluyla(hastalığı taşıyan kişiye uygulanan bir iğnenin sağlam kişiye batması ve kannakli ile) tükürük dahil tüm vücut salgılarıyla ve cinsel ilişki ile deolabilmektedir. Hepatit b hastalığının yayılmasında aile içi geçiş ve kreş,okul gibi toplu yaşanan yerlerde görülen bulaşma oranı önemli bir roloynamaktadır.

Ülkemizde hepatit b konusundayapılan araştırmalar sonucunda yaklaşık 3 milyon kişinin bu hastalığı taşıdığıve her yıl 160. 000 bebeğin bu virüsü taşıyan annelerden doğduğunu ortayakoymaktadır. Bebek, bu virüs ile doğum esnasında göbek kordonu kesilirken temasetmekte ve bu bebeklerin %90 ı kronik(müzmin) taşıyıcı olmaktadırlar.

Hepatit b mikrobu taşıyıcısıolan her yüz bebekten onunun siroz ya da karaciğer kanseri olacağı dikkatealındığında tedavisi olmayan bu hastalığın boyutları korkutucu olmaktadır.Hastalığı taşıyan bireylerin önemli bir bulgu vermemesi bu hastalığınyayılımını kolaylaştırmıştır. Bu nedenle, tüm anne adaylarının hepatit byönünden bir kan testi yaptırmaları, doğacak bebekleri açısından son dereceönemlidir. Bu test sonucunda, anne hepatit b taşıyıcısı çıkarsa bebeğin korumaaltına alınması gerekmektedir. Geç kalındığında ise bu hastalığın tedavisiolmadığından yapılabilecek pek fazla bir şey kalmamaktadır.

Anne adayları, hepatit byönünden taşıyıcı çıkmasa bile, bu hastalığın toplumumuzdaki sıklığıdüşünüldüğünde bebek ve diğer aile bireylerinin mutlaka aşılanması gerçeğiortaya çıkmaktadır. Dünya sağlık örgütü, çok ciddi boyutları olan hepatit bhastalığına karşı aşılamayı 1997 yılı başından itibaren tüm ülkelerde zorunluhale getirmiştir.

Hepatit B aşısı:


Hepatit B virüsü,parçalanarak hastalık yapma kabiliyeti ortadan kaldırılmakta ve etkisiz halegetirilen bu mikrobun bazı bölümleri alınarak hazırlanan aşılar tüm dünyadayaygın olarak kullanılmaktadır. Aşının hastalık yapma ihtimali kesinlikleyoktur.

Günümüzde geliştirilen modernaşılar sayesinde bu hastalığa karşı artık % 100 e yakın bir korunma sözkonusudur. Hepatit B aşısı bebek doğduğunda başlamak üzere 1 ay ara ile 2.doz ve ikinci dozdan 5 ay sonra 3. doz olmak üzere toplam 3 doz olarakuygulanmaktadır. Bulaşma riskinin yüksek olduğu durumlarda hızlı korumasağlayabilmek için 1 ay arayla 3 doz ve ilk dozdan bir yıl sonra uygulanan birhatırlatma dozu şeklinde 4 defa aşı uygulanması da tercih edilebilmektedir.

Bu şema ile oldukça yüksek vekalıcı bir korunma sağlanmaktadır. Hepatit b aşısı için geçerli olan diğer birşema ise 1 ay ara ile uygulanan 2 doz ve ilk dozdan 6 ay sonra uygulananhatırlatma dozu şeklindedir. Aşı adale içerisine ya da cilt altınauygulanabilmekte ve % 100 koruyucu olmaktadır. Hepatit b aşısı ,diğer aşılarile birlikte aynı anda farklı bölgelerden uygulanabilmektedir.

Taşıyıcı anneden doğanbebeklerin tercihen doğduğu gün ya da ilk üç gün içerisinde mutlaka birinci dozaşıyı alması gerekmektedir. Bu aşı sadece bir çocukluk aşısı olmayıp,hepatit b ile temas etme olasılığı olan herkese, yani taşıyıcı olmayan bebek,çocuk, erişkin, yaşlı tüm bireylere uygulanmalıdır. Aşının hiçbir ciddi yanetkisi yoktur.




HEPATİT A

Hepatit A Nedir?


Hepatit, halk arasındabulaşıcı sarılık adıyla bilinen, karaciğerin harabiyeti ile karakterizebulaşıcı bir hastalıktır. Sarılıkla seyreden karaciğer hastalıklarının virüslerde dahil olmak üzere birçok nedeni vardır. Hepatit A, klinik açıdan belirginsarılık ile seyreden hepatit olgularının % 20-40 ını oluşturan yüksek derecede bulaşıcıHepatit A virüsünün neden olduğu bir hastalıktır.

Hepatit A nın belirtileri nelerdir?


Bulaşıcı hastalığın ilk belirtileri ateş, yorgunluk, bulantı, kusma vediyaredir. Bir veya iki hafta sonra karaciğer büyüyebilir ve sarılıkgörülebilir. Sarılık en kolay şekilde gözlerin beyaz kısmında fark edilir.Sarılık sırasında idrar koyulaşır ve dışkının rengi açılır. Hepatit Agenellikle 3-6 hafta sürer, ancak bazı olgularda altı aya kadar devam eden uzunsüreli ya da kötüleşerek tekrarlayan belirtiler olabilir. Hepatit A nın klinikbelirtileri iki yaşın altındaki çocuklarda fark edilmeyebilir. Hastalık ileriyaşlarda görüldüğünde şiddeti ve ölüm riski artar.

Hastalık nasıl yayılır?


Hepatit A virüsü oral-fekal yolla, kişiler arası temasla ya da virüsbulaşmış su veya besinlerin alınmasıyla bulaşır. Virüs vücuda ağız yoluyla,özellikle yiyecek ve içeceklerle girer.

Hepatit A lı olgular hastalanmadan iki hafta önce ve iyileştikten bir haftasonrasına kadar hastalığı bulaştırırlar. Belirti göstermeden hastalığı geçirençocuklar da, hastalığın yayılmasında sessiz birer kaynak oluştururlar.

Kimler risk altındadır?


Hepatit A, en sık sağlık koşullarının kötü olduğu aşırı kalabalıkortamlarda yaşayan kişiler arasında görülür, ancak herkes bu hastalığayakalanabilir ve hastalığı diğer kişilere taşıyabilirler. Dolayısıyla Hepatit Adünya çapında bir problemdir. Salgınlar her yerde oluşabilir. Çocuklarınhijyenik tedbirleri çok iyi bilmemeleri nedeniyle enfeksiyon en yüksek görülmesıklığına çocuklarda ulaşır. Hepatit A, kreş, anaokulu ve okullarda kolaycayayılır.

Aileme nasıl yardımcı olabilirim?


Hastalıktan korunma, ellerin sık sık yıkanması, kontamine olma olasılığıbulunan besinlerin pişirilmesi, suların kaynatılması gibi primer hijyenikönlemleri içerir. Hijyen ve sağlık kurallarına uyulması, bulaşma riskiniazaltabilir, ancak tamamen engelleyemez. Bugün Hepatit A hastalığından tamkorunmanın en etkili yolu, aşılanmadır.

Hepatit A ya karşı neden aşılanmalıyız?


Hepatit A hastalığını geçirmemiş kişilerin korunması için çok önemlinedenler vardır,

Hepatit A karaciğeri etkileyen yaygın bir hastalıktır.

Hastalık, hijyen ve sağlık koşullarının kötü olduğu ortamlarda kolayca yayılır.
Küçük çocuklar bulaşma açısından daha yüksek risk altındadır.
Hastalığa yakalanan bir erişkin, yaklaşık bir ay süreyle işe gidemez; tam olarak iyileşmesi 6 ayı bulabilir.
Hepatit A ya özel bir tedavi yoktur. Vakaların 1/1000 i ölümcül olabilir.
Aşıların etkinliği ve güvenirliği kanıtlanmıştır.
Aşılanma hızlı ve uzun süreli korunma sağlar.
Sadece hastalığı geçirmiş veya aşılanmış kişiler bağışıktır.




Kimler aşılanmalıdır?


Hastalığın bulaşmariski çocuklarda en yüksek düzeydedir ve bağışık olma olasılıkları en azdır. Onedenle küçük çocuklar aşılanmada öncelikli konumdadır.

Hepatit A açısından risk taşıyan, aşağıdaki gruplarda yer alan erişkinlerin deaşılanması gerekir:

Hepatit A nın sık görüldüğü bölgelerde yaşayan bireyler
Kreş, yuva veya okula giden çocukları olan aileler ve bu kuruluşlardaki personel
Gıda işinde çalışanlar
Sağlık çalışanları
Askeri personel
Seyahat edenler
Kronik Hepatit B,C veya diğer kronik karaciğer hastalığı bulunan kişiler
Bakımevlerinde kalan kişiler ve bakıcıları



Aşılanma ne zamanyapılmalıdır?


Aşılama, 1yaşından itibaren her zaman yapılabilir. Aşılama, 6-12 ay ara ile uygulanmaküzere toplam 2 dozdan oluşmalıdır. Özellikle küçük çocukları okula veya kreş, yuva, anaokuluna başlamadan önceaşılamak gerekir.

SU ÇİÇEĞİ


Su çiçeği döküntü ile karakterize,ciltte kalıcı sorunlar yaratan ve izlerbırakan bulaşıcı viral bir hastalıktır. Su çiçeği genellikle hafif seyirli bir hastalık olmakla birlikte hem erişkinlerhem de çocuklarda aşağıdaki komplikasyonlara yol açabilir :

- Ciltte bozukluk ve izlere yol açan süperenfeksiyonlar ( Özellikle yüzdeoluştuğunda rahatsız edici olan kalıcı bozukluk ve izler).
- Hastanede tedavi gerektiren zatürre, ensefalit.
- Bazı vakalarda ölümler.

Su Çiçeği nasılbulaşır?


- İnsandan insanasoluma, öksürme ve hapşırma yoluyla.
- Su çiçeği döküntüleri çok bulaşıcı olduğu için hastayla doğrudan temas yoluyla.
- Çocukların kreş, okul, vb. toplu bulundukları ortamlarda bulaşma çokhızlıdır.




Su çiçeği ne zaman bulaşır?


Döküntülerin ortayaçıkışından 2 gün önce ve 4-5 gün sonrasına kadar hastalık bulaşıcı durumdadır.Döküntülerin görülmesinden 2 gün öncesine kadarkarakteristik klinik belirtilergörülmediğinden su çiçeğinin bulaşması kolay ve sinsi bir süreç izler.

Su çiçeğininbelirtileri nelerdir?


Su çiçeği belirtileri,hasta ile temastan 14 ile 16 gün sonra ortaya çıkmaya başlar. Döküntüden 1-2gün önce baş ağrısı, ateş, karın ağrısıve halsizlik görülür. Kızarıklıklar kafaderisi, yüz ve gövdenin üst kısımlarından başlayıp daha sonra kol ve bacaklarayayılır.

Su çiçeğine karşıkorunmanın yolu nedir?


Su çiçeği ndenkorunmanın yolu su çiçeği aşısı olmaktır. Aşılama, çocuk ya da erişkinlerin buhastalığa karşı korunmasında son derece etkin ve güvenilir bir yoldur.

Su çiçeği aşısı hakkında bilinmesi gerekenler:


Su çiçeği aşısı, etkin bir bağışıklık ve aşılanmış kişilere uzun süreli korumasağlamaktadır. Güvenilir ve iyi tolere edildiği kanıtlanmış olan bu aşı 12aylıktan başlamak üzere her yaştaki insana uygulanabilir. 12 ay - 13 yaş arasıçocuklarda tek doz olarak uygulanır. 13 yaşından büyük çocuklarda ve erişkinlerde en az 1 ay ara ile 2 doz uygulanmalıdır.

Aşılanmanın avantajları nelerdir?


Hastalığın geçirilmesiengellenerek: Yara izleri, süperenfeksiyon gibi cilt bozuklukları yanındahayati tehlike yaratabilen diğer komplikasyon risklerini ortadan kaldırmak, Karantina, okula devamsızlık ve işgücü kayıplarını önlemek, Su çiçeği geçirmemiş çocukları, doğurganlık çağındaki kadınları ya da çocuksahibi anne ve babaları korumak.




PNÖMONİ (ZATÜRRE)


Pnömokok adlı bir bakteri tarafından oluşturulan zatürre,birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de bir hala sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Bumikrop,damlacık enfeksiyonu şeklinde aksırık ve hapşırıkla hasta insanlardan sağlam kişi ve çocuklara bulaşmakta ve öncelikle akciğerlere yerleşmekte vezatürreeye neden olmaktadır. Hastalık yüksek ateş,öksürük,halsizlik ve solunumyetmezliği oluşturmakta ve bundan da öte vücuda giren mikrobun kan yoluylayayılması sonucunda menenjite neden olabilmektedir. Etkin tedavi edilemeyenbebekler ve çocuklar bu hastalık nedeniyle hayatlarını kaybedebilmektedir.Özellikle yetişkinlerde görülen menenjitlerin % 60-70 nedeni pnömokok adıverilen bu mikroptur. Son zamanlarda oldukça artan bilinçsiz ve doktor kontrolsüz antibiyotik kullanımı bu mikrobun ilaçlara karşı direncini arttırmış ve sonuçta bir çok antibiyotik bu mikroba karşı etkisiz kalmıştır. Bu nedenlepnömokokların meydana getirdiği zatürre ve mikroba bağlı beyin iltihaplarından korunmada tek ve en güvenilir yol kişilerin aşılanmasıdır.

Pnömokok aşısı:


Pnömokok aşıları, buhastalığı meydana getiren başlıca mikropların etkisiz hale getirilmesi ile hazırlanan karma aşılardır. Pnömokok aşıları, konjüge (PCV) ve polisakkarid(PPV) olmak üzere 2 çeşittir. PCV, 2 aylıktan itibaren uygulanabilen ve 2-4-6.aylarda 3 doz ve 12-15. aylar arasında uygulanan tekrar doz olmak üzere toplam4 doz uygulanmalıdır. PCV aşısı, çocuklarda hastalığa en çok neden olan 7pnömokok tipine karşı koruma sağlamaktadır. PPV, 2 yaşından itibarenuygulanabilen ve tek doz uygulanması önerilen bir aşıdır. Çocuklarda ve erişkinlerde hastalığa en çok neden olan 23 pnömokok tipine karşı korumasağlamaktadır, bu tipler % 95 sıklıkla görülen mikrop tipleridir. PPV,özellikle pnömokokların neden olduğu hastalıklara karşı risk altında olan,özellikle dalağı alınmış ya da bağışıklık sistemi baskılanmış kişilere önerilmektedir.

GRİP


Grip hastalığı genellikle sonbahar ve kış aylarında sıklıkla görülen ancakhalkımız tarafından pek önemsenmeyen bir hastalıktır. Damlacık enfeksiyonuyoluyla hasta ve taşıyıcı insanlardan sağlam insanlara bulaşan bu mikrop, çokkısa süre içerisinde akciğerlere yerleşmekte ve ağır tablolara nedenolmaktadır.

Yüksek ateş, öksürük,bitkinlik, eklem ve baş ağrıları şeklinde kendisini gösteren bu hastalığınbilinen bir etkin tedavisi yoktur. C vitamini, iyi beslenme ve soğuktankorunmanın hastalık tedavisinde ve korunmasında yeri yoktur. Başta astımlıçocuklar olmak üzere kronik akciğer, kalp, böbrek hastalığı olanlar ile şekerhastası olan çocuk ve erişkinlerin bu hastalıktan mutlaka korunmalarıgerekmektedir. Akciğerlerde harabiyete ve vücudun savunma sistemlerindeyetersizliğe neden olan bu virüs, daha sonra vücuda yerleşecek diğer mikroplarazemin hazırlamakta ve hastalar bu nedenle risk altında kalmaktadır. Hastalığınkendisi ya da eklenen diğer fırsatçı mikropları oluşturduğu enfeksiyonlar nedeniyle vücut bitap düşmekte ve başka bir kronik hastalığı olan çocuk veerişkinler maalesef kaybedilebilmektedir. Hastalığın bir başka özelliği de,hastalanan kişilerin mutlaka kesin yatak istirahatine gereksinim duymalarınedeniyle işe ve okula devamsızlık nedenleri arasında birinci sırayı almasıdır.Tedavisi olmayan bu viral hastalıktan ancak aşı ile korunmak mümkündür. Griphastalığının tüm topluma yayılmasında en önemli etken olan okul, işyeri, kreş,kışla gibi toplu yaşam yerlerinde bulunan kişilerin mutlaka aşılanması önerilmektedir.




Grip aşısı:


Grip virüsükendini sürekli olarak değiştirebilen bir virüstür. Grip virüsü hemen hersene değiştiği için gribe karşı kalıcı bağışıklık gelişemez ve tekrar tekrar grip geçirebiliriz. Sürekli değişen virüs Dünya Sağlık Örgütü tarafındanyakından takip edilir ve Dünya Sağlık Örgütü her yıl salgın yapması beklenen virüsleri tespit ederek gelecek yıl hastalık yapacak olanvirüslere karşı hazırlanan özel aşıları önermektedir. Aşı her yıl yenilenmekte ve o yıl salgın yapması beklenen grip tiplerini içermektedir. Grip aşılarının çeşitli tipleri vardır. Ancak özellikle çocuklarda hemen hemen hiçbir ciddi yan etkisi olmayan split (ayrıştırılmış-parçalanmış) aşıkullanılmalıdır. Risk altında olan bireylerin ve okul çocuklarının özellikleaşılanması gereklidir. Grip aşısı kullanımında yaş gruplarına göre bazıfarklılıklar vardır:

6ay-3 yaş arası çocuklarda : ilkkez yapılıyorsa : Bir ay ara ile 2 yarım doz uygulanır. Daha önce grip aşısıile aşılanmış çocuklarda :1 yarım doz yapılır.

3-9 yaş arası çocuklarda :ilk kez yapılıyorsa :bir ay ara ile 2 tam doz uygulanır. Daha önce grip aşısıile aşılanmış çocuklarda :1 tam doz yapılır.

10 yaş üstü erişkin ve çocuklara ilk kez uygulanacaksa bile her yıl tek doz uygulanmaktadır.

VEREM (TÜBERKÜLOZ)


Tüberküloz ya da halkarasında verem (ince hastalık) olarak bilinen ve her yaşta görülen buhastalığın, ağır ve ciddi sonuçları olabilmektedir. Damlacık enfeksiyonuşeklinde solunum yoluyla giren mikrop, akciğerlere yerleşmekte ve oradan dabeyin zarına, kemik iliğine ve lenf bezlerine yayılabilmektedir. Bu durumözellikle çocuklarda ölüme kadar gidebilen çok ağır tablolar oluşturmaktadır.Tedavisinin çok uzun süreli olması ve bir çok ilacın bir arada kullanılmasınıngerekliliği ise hastalığın bir başka yönüdür. Verem hastalığı, iyileşmesonrasında bile yaşam boyu süren solunum sistemi bozuklukları, zeka geriliği vesakatlıklar gibi çok önemli kalıcı hasarlara neden olabilmektedir.

Verem aşısı ( BCG)


Verem aşısı ( BCG) doğumdan sonra 3. ay içerisinde tek doz şeklinde uygulanmalıdır. Daha sonra,ilkokul 1. ve 5. sınıflar ile Lise 3. sınıflarda BCG aşısı hatırlatma (rapel ) dozu yapılmalıdır. Aşı omuz bölgesinden cilt içine özel bir iğne ileuygulanmaktadır. Aşı yerinde 2-4 hafta sonra hafif bir yara oluşmakta ve bu yara kendiliğinden iyileşmektedir. Bu durum genellikle tedavi gerektirmemektedir, ancak bir hekimin tavsiyesinin alınmasında fayda vardır.

Çocuk hastalıkları çeşitleri tedavileri