Diş dolgusu nedir nasıl yapılır

Diş Dolgusu Nasıl Yapılır?
Günümüzde kullanılan dolgu maddelerinin çoğu sadece dişe tutunur yapışmaz. Bu nedenle diş hekimleri dolgu yaparken bazı tutucu önlemler alırlar. Bu önlemler özel tutucu oyukların hazırlanmasıyla mümkün olur. Dolgu yaparken ana kural olarak iyi bir kavite (oyuk) hazırlanır; ve dişe yapılacak dolguyla çürümeden önceki doğal biçimi tekrar verilmeye çalışılır.

Hangi Dolgu Maddeleri Seçilir?
Dolgu maddesini seçerken diş hekimleri maddenin arka dişlerde çiğneme basıncına dayanabilmesini; ön dişlerde mümkün olduğunca fark edilmemesini; dişe ve diş özüne zarar vermemesini göz önüne alırlar. Şimdi sizlere birkaç tip dolgu maddesi hakkında bilgi vermek istiyoruz:

• 1.Amalgam Dolgular (aaaal Dolgular)
Çok dayanıklı ve ekonomik bir dolgu maddesidir; fakat görünümü estetik değildir. İçinde % 70 gümüş % 23 kalay az miktarda bakır ve çinkodan oluşan tozun cıva ile karıştırılmasıyla hazırlanır. Karışım diş hekimi tarafından hazırlanan oyuğa yığılır ve dolgu birkaç saatte sertleşir. Özellikle azı dişleri için günümüzde kullanılan en iyi dolgu maddesidir.

• 2. Porselen Dolgu Simanlar Kompozitler (diş renginde dolgu)
Estetik dolgu maddeleridir (bonding); fakat amalgam kadar dirençli değillerdir. En çok ön dişlerde kullanılırlar.


• 3. İnlaylar
İnlaylar döküm dolgulardır. Dolgu için şekillendirilmiş oyuğun (kavite) ölçüsü alındıktan sonra laboratuvarda altın veya porselenden hazırlanır ve dişe yapıştırılır. Özel teknik ve çok hassas çalışma gerektirirler.

Amalgam nedir?
Amalgam dolgular gümüş dolgular olarak da tanımlanır. Amalgam; gümüş kalay ve bakır alaşımının cıva ile karıştırılması ile elde edilir. Karışımın %45-50''''sini oluşturan civa aaaalleri birbirine bağlayarak dayanıklı bir dolgu malzemesi yaratmış olur. 150 yıldan beri geliştirilerek kullanılmakta olan amalgam dolgular çok sayıda dişin korunarak ağızda kalmasına hizmet etmiştir.

Burun kanaması tedavi yöntemi

Burun kanamaları çoğunlukla can sıkıcıdır. Ancak bazen korkutucu ve yaşamı tehdit edici boyuttadır. Uzmanlar burun kanamalarını iki gruba ayırmaktadırlar.

- Ön kanama: burun ön kısmından gelen kanamalardır. Ayakta duran yada oturan kişide burun deliğinden akan kanama şeklinde kendini gösterir.

- Arka kanama: Burun arkasından olan kanamadır. Kanama genize doğrudur. Otururken veya ayakta dururken bile kanama boğaza doğru olur. Hasta sırt üstü yattığında ön kanama bile olsa her iki yönde kanama olabilecektir.

Arka burun kanamalarının tanınması oldukça önemlidir. Bu kanama tipi bir uzmanın takibini gerektirmektedir. Arka kanamalar çoğunlukla yaşlı kişilerde görülür. Bu hasta grubu genellikle yüksek kan basıncı (tansiyon) olan kişiler yada travma geçirmiş kişilerdir. Burun kanamaları çocuk yaş grubunda genellikle ön kanama tipinde olmaktadır. Kuru hava veya kış aylarında görülen kabuklanmalar kanamaya neden olmaktadır. Bundan korunmak için nemlendirici bir kremi burun orta bölmesine parmak ucu ile sürmek faydalı olacaktır.

Bu amaçla vazelin gibi kremler kullanılabilir. Günde üç defa kullanılması önerilir. Ancak gece yatmadan önce sürülmesi yeterlidir.

Burun kanaması sık tekrarlıyorsa doktorunuza görünmenin faydası vardır.

ÖN KANAMALARIN DURDURULMASI

Siz yada çocuğunuzda ön burun kanaması varsa şunları uygulayınız:

Burunun ucundaki yumuşak kısmını başparmağınızla diğer iki parmağınız arasına alınız.

Burunu parmakla sıkıştırılmış olarak yüzünüze doğru bastırın.

Beş dakika böyle bekleyiniz. (Saat tutunuz.)

Başınızı kalbinizden daha yüksek tutmaya dikkat ediniz. Bu nedenle oturmanız yada başınız daha yukarda uzanmanınız önerilir.

Burun ve yanağınıza buz tatbik ediniz. (Bir plastik torba içine buz doldurarak)

KANAMA DURDUKTAN SONRA YENİDEN KANAMAYI ÖNLEMEK

- Sümkürmemeye dikkat ediniz.

- Yerden ağır bir şey kaldırmak yada buna benzer zorlayıcı hareketler yapmayınız.

- Başınızı mutlaka göğsünüzden daha yukarda tutmaya çalışınız.

TEKRAR KANAMA OLURSA

- Burun içindeki tüm pıhtıları sümkürerek temizleyiniz.

- 3-4 defa her iki burun deliğine dekonjestan burun spreyi sıkınız.

- Tekrar en baştaki 1. ve 3. basamaktaki gibi buruna baskı yaparak sıkınız.

- Doktorunuzu arayınız.

NE ZAMAN DOKTORU ARIYALIM YADA ACİL SERVİSE BASVURALIM?

Eğer kanama durmuyorsa veya yeniden kanamaya eğilim gösteriyorsa;

Eğer kanama nedeniyle yorgunluk ve halsizlik hissediliyorsa,

Eğer kanamanız burun önüne kanamadan çok boğaz arkasına doğru oluyorsa.

Göz nezlesi tedavi yöntemi

Halk arasında göz nezlesi veya kızarması olarak bilinen 'konjonktivit' salgınına karşı vatandaşları uyaran Dünyagöz Hastanesi doktoru Muhsin Salkaya, önlem alınmaması durumunda, gözde uzun süreli hasarların yaşanabileceğini söyledi.

Yapılan açıklamaya göre, sık görülen belirtileri arasında ışığa karşı hassasiyet, sulanma, çapaklanma, kızarıklık, kaşıntı, batma ve şişlik olan göz nezlesinin, havuzda yüzerken, öpüşürken ve hastalığa sahip kişi ile yakın temas sonucunda hızla bulaştığı bildirildi.
Dünyagöz Hastanesi doktorlarından Uzman Dr. Muhsin Salkaya, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'nün yaptığı tespit neticesinde başta İstanbul olmak üzere birçok ilde artan vaka sayısı ile sıcak yaz günlerinde önem kazanan 'konjontivit' hastalığına karşı önlem alınmaması durumunda, hastalığın ilerleyen aşamalarında görmede geçici azalmaya neden olabileceği uyarısında bulundu.


Sıcak havalarda serinlerken göze dikkat

İstanbul'da her gün 80 ile 100 hastanın 'konjonktivit' şikayetiyle Dünyagöz Hastanesi'ne müracaat ettiğini belirten Uzman Dr. Salkaya, bu konuda özellikle umuma açık yerlerdeki alanların, dezenfekte edilmesinin şart olduğunu söyledi. Özellikle sıcak yaz günlerinde serinlemek için gidilen havuzların ve kaplıcaların, hastalığın görülme oranındaki yükselişe neden olduğunu belirten Dr. Salkaya; "Bu konuda basit sağlık kurallarına uymak çok önemli. Eller sürekli yıkanmalı, bu rahatsızlığı taşıyan kişilerin eşyaları kullanılmamalı, havuzların bakımları titizlikle yapılmalı, ortak kullanılan her yer düzenli olarak dezenfekte edilmeli" açıklamasını yaptı. Konjonkitivitin, bulaşıcı ve hızla yayılan bir hastalık olduğunu vurgulayan Dr. Salkaya, virüsün 24 ile 48 saat gibi bir süre içinde belirtilerini fark edenlerin, en kısa zamanda bir göz hekimine başvurması konusunda uyarıda bulundu.

Konjonktivitin oluşmasında diğer bir önemli nedenin kontakt lensler olduğunu belirten, Op. Dr. Haluk Talu; "Lens kullanımında hijyen büyük önem taşıyor. Lensler eller iyice yıkandıktan sonra takılıp çıkartılmalı ve her defasında lens solüsyonu mutlaka yenilenmeli. Özellikle lensin altına kaçan tozlar, kornea üzerinde enfeksiyon ve ülserlere sebep olabilir" uyarısında bulundu. Özellikle salgın dönemlerinde lens kullananların, ellerini gözlerden uzak tutmasının önemini vurgulayan Op. Dr. Talu, lens kullanırken gözde batma, sulanma, kızarıklık ya da çapaklanma yaşandığı durumlarda, lensin kullanımı konusunda ısrarcı olunmamasını, lensin hemen çıkartılmasını ve şikayetlerin devamı durumunda en kısa sürede bir göz hekimine başvurulmasını önerdi.

Sağlıklı dişler için neler yapmalıyız

http://saglik-siteniz.blogspot.com -sağlık siteniz

Çok zorda kalmadıkça pek de önem vermediğimiz ağız ve diş sağlığı aslında birçok hastalıkla mücadelede büyük önem taşıyor. Uzmanlar, özellikle kalp hastalarının ağız ve diş sağlığı konusunda çok özenli olması gerektiğini belirtiyor.

Ağız ve diş sağlığı, ülkemizde çok mecbur kalmadıkça doktorların kapısını çalmadığımız konuların başında geliyor. Ağız ve diş rahatsızlıklarının başında yüzde 65 oranında diş eti hastalıkları geliyor.

Periodontal hastalıklar olarak ifade edilen, diş eti ve dişleri destekleyen diğer dokuları etkileyen iltihabi hastalıklar, yetişkinlerde diş kayıplarının yüzde 70′inden sorumlu olabiliyor.

Bu konuda yanlış bilinen birçok nokta diş hekimine gitmek konusunda zaman kaybettiriyor. Söz gelimi, birçok insan diş eti kanamasının iyi bir şey olduğunu düşünüyor ve “Dişlerimi fırçalayıp kanattım, rahatladım” diyor. Diş Hekimi Cem Erdoğan, diş eti hastalıkları ve bu hastalıkları önleme yolları ile ilgili soruları cevaplandırdı.

Diş eti hastalıkları nasıl önlenir:

İnsanlar genelde diş temizliğinin dişleri sallandırdığını iddia eder. Normalde 6 ayda bir dişini temizleten kişinin dişi sallanmaz. Bunu çok uzun süre ihmal eden kişinin ağzında blok blok diş taşları oluşur. Hekime gittiğinde de işlem sırasında dişler sallanmaya başlar. Sağlıklı diş ve diş eti için ağız bakımı çok önemli. Fırçalayarak ve diş ipi kullanarak, bakteriyel plağın dişten atılması gerekiyor. 6 ayda bir de profesyonel olarak dişleri temizletmek gerekiyor.

Fırçalamak ve diş ipi kullanımı dışında ağız ve diş bakımında nelere dikkat etmeliyiz?

Unutmayın ki servetler harcadığınız hiçbir diş hekimi, kendi ana dişinizinden daha iyisini yapamaz. İnsanlar yaşadıkları kötü tecrübelerden ötürü diş hekimine gitmekten korkar. Teknolojide geldiğimiz nokta, ağrısız sızısız tedaviler ortaya koyuyor. Birçok insan toplu iğne ile diş taşı temizliği yapmaya çalışır. Çok yanlış. Kürdan da asla kullanılmamalı.

Diş ipi kullanmaya üşenmeyin

Diş arayüzlerini fırçalamak da çok önemli. Bunun için arayüz fırçası veya diş ipini kullanın. İnsanlara zor geliyor diş ipi kullanmak. Ama mutlaka günde 2 defa, 2 dakika diş fırçaladıktan sonra diş ipi kullanın. Ardından bir 30 saniye daha dişlerinizi fırçalayın.

Sağlıklı zayıflama diyet yöntemleri

Bugünkü modern tıp bilgisi artık kesin olarak kabul etmektedir ki, doğru ve sağlıklı bir zayıflama, ancak bir yandan alınan kalorilerin kısıtlanması, bir yandan da jimnastik ve yürüyüşler gibi günlük faaliyetleri, do­layısıyla kalori sarfiyatını artırmakla mümkündür.

Yapılan çalışmalar ve araştırmalar göstermiştir ki, haftada yarım veya en çok bir kilodan fazla zayıflama hatalıdır ve çok zararlıdır. Daha Önce sözünü ettiğimiz hızlı zayıflamanın sakıncalarından kurtulmak için ya­vaş, kerte kerte zayıflamayı prensip olarak kabul etmek gerehir. Haftada yarım kilo, ayda iki kilo, dört ayda sekiz kilo eder. Bunu, zararsız olarak haftada bir kilo­ya da çıkarabiliriz. Böylece ayda dört, dört ayda 16 ki­lo eder. Böylece, anormal derecede şişman olan bir kişi dahi, birkaç ay gibi belirli bir süre içinde normal kilo­ya dönmüş olur.


Bu Nasıl Sağlanır?

Aslında, bu güç olmayan, büyük bir yoksunluk ve­ya kısıtlamayı gerektirmeyen, aksine çok basit bir za­yıflama rejimidir. Bu rejim iki yönlüdür. Herbir yön, haftada yarım kilo vermeyi öngörmektedir, iki yön bir­likte uygulandığında haftada bir kilo vermek mümkün olmaktadır. Bunlar A) Kısıtlama, B) Harcama, yöntem­leridir.

A) Kısıtlama Yöntemi:

Yediğimiz yemeklerden ve içtiğimiz içeceklerden az da olsa azaltılmasına dayanan, olağan ve kolayca zayıflamadır. Genel olarak tüm besinlerden yemek ancak Ölçülü, aynı zamanda özellikle kalorileri yüksek, yağlı ve şişmanlatıcı gıdalardan mümkün olduğu kadar az ve ölçülü yemekle mümkündür bu rejimi sağlamak. Böylece, vü­cut yeterli protein ile gerekli vitaminleri ve mineralleri alacak ve azar azar zayıflayacaktır. Bu yöntem büyük bir kısıtlama gerektirmediğinden, istendiği kadar uzun süre uygulanabileceğinden ve başarılı sonuçlar verdiğin­den, en uygun bir rejim olarak kabul edilmektedir. Bu­rada esas amaç, kişiyi şişman olmasına neden olan gün­lük yiyecek ve içeceklerden ve bunların verdikleri ka­lorilerden günde 250 ile 500 kalori daha az almasını sağ­lamaktır.

Bu şekilde günde 250 kalori haftada 1750 kalori eder , bu da haftada 250 gram zayıflamak demektir. Eğer günde 500 kalori daha az alınırsa, haftada (500X7 = 3500) kalori eder ki, bu da haftada yarım kilo zayıf­lamak demektir. Şu halde, bizim Önerimize göre, günde ortalama 2400 veya 2500 kalori alan bir kişiyi, bundan, günde yalnız 500 kaloriyi kısıtlamaya davet etmektir. Diğer bir deyimle, günlük alıştığı yiyecek ve içecekler­den % 20 veya % 25 kısıtlayıp daha az yiyecek ve içe­cektir. Bu da, kolay ve hiç de zor olmayan bir rejimdir. Zayıflamaya kararlı bir kişi, kalori değerleri yüksek olan yiyecek ve içecekleri, özellikle yağ ve yağlı besin­leri azaltarak, doyuran ve fakat kalori değerleri daha az olanlardan nispeten daha fazla yemeli ve fakat bunlar­da da ölçüyü kaçırmamalı. Aksi takdirde, zayıflama ye­rine kilo alınır.

Kalorisi yüksek ve kolayca şişmanlatan gıdalar arasında ekmek, makarna, börek, mantı ve diğer undan yapılmış hamur yemekleri ve hamur tatlıları, pastaları; çikolatayı ve şekerli besinleri Özellikle sayabiliriz. Japonların şişman olmamaları­na neden, mutfaklarına üç beyaz hemen hemen girmez. Bunlar, Un, Yağ ve Şeker‘dir.

Bu rejimin, diğer rejimlere göre, bir üstünlüğü vardır. O da, kilo verip zayıfladıktan sonra tekrar şişman­lamak olasılığı çok azdır bu rejimin uygulanmasında.
Kısa zamanda ve hızlı zayıflamada gösterilen olağanüs­tü çaba, genellikle kısa süreli olmaktadır. Zira, fazla mahrumiyet. ve kısıntı bir gün iradeyi zayıflatmakta ve tekrar eski alışkanlıklara dönülmektedir. Böylece, veri­len kilolar tekrar alınmaktadır. Sık sık kilo alıp verme­nin, ne kadar zararlı olduğuna daha Önce de temas et­miştik. Buna rağmen, maalesef, kısa zamanda zayıfla­yanların tekrar şişmanladıklarını sık sık görmekteyiz. Kilo vermek deyince akla ilk gelen, yiyecek ve içecek­lere bir makul sınır konmasıdır. Ama rejim, aç kalmak değildir.

Yukarıda izah ettiğimiz gibi, aç kalarak kilo verme­yi deneyenler, ya bu yüzden sağlıklarını kaybederler, ya da rejime dayanabilme uğruna sinirleri bozulur. Önemli olan, sistemli beden hareketleri veya yürüyüşlerle des­teklenen, kişiyi aç bırakmayan bir rejim olmalıdır ki, bizim önerdiğimiz rejim de budur. Günlük alınmakta olan 2000 veya 2500 kaloriden 500 kalorilik bir azaltma (yani % 20 ile % 25 oranında bir kısıtlama) öngörülmek­tedir ve aynı zamanda sabahları 5-10 dakikalık bir jim­nastik hareketleri ile çok yararlı olan yürüyüşler tav­siye edilmektedir. Bunların ayrıntılarına ileride değine­ceğiz.

Bir zamanlar ilaçlarla zayıflama, özellikle hanımla­rımızda, moda haline gelmişti. Bunlar arasında, iştah ke­siciler, idrar söktürücüler ve peklik gidericiler yer alı­yordu. Ancak, zamanla bunların yarardan çok zararlı ol­dukları ve sinir sistemini bozdukları görülerek, günü­müzde hemen hemen terk edilmişlerdir. Diğer taraftan birçok bu tür zayıflatıcı ilaçların özellikle sinir sistemi üzerine yaptıkları zararlar dikkate alınarak, bunların üretimleri ve satışları Sağlık Bakanlığı tarafından ya­saklanmıştır. Bugünkü görüşlere göre, sağlığı bozmadan zayıflatıcı bir ilaç mevcut değildir. İdrar söktürücü ilaçlar, terletici sıcak banyolar sadece vücuttaki su kaybı­na neden olur. Bunun da zayıflama ile hiçbir ilgisi yok­tur. Çünkü bir müddet sonra, vücut yitirdiği suyu yine tutar. Hamam ve saunalardan sağlanan kilo vermeler de böyledir. Kaybolan kiloların büyük kısmı sudur ve bu da sonradan yine alınır. Şu halde, hamamlar ve sauna, hareket ve kan dolaşımı açılarından yararlı, zayıflama açısından verdiği sevinç, geçicidir, idrar söktürücü ilaç­larla ilgili bir husus da, bunların sürekli alındığında böbreklerin etkilendiği kanıtlanmıştır.

B) Harcama Yöntemi :

Kolay ve sağlıklı zayıflama rejiminin ikinci yönte­mi de harcamadır. Bunda amaç, günlük kalori (enerji) sarfiyatını artırmaktır. Bu da kişinin yaşma ve sağlık durumuna göre düzenlenmelidir. Önce, her sabah kalk­tıktan sonra 5 veya 10 dakika el, kol ve bacak hareket­leri yapmak. 7-8 saatlik bir uykudan sonra böyle bir jimnastik yalnız kalori sarfetmek değil, kalp, damar, ci­ğerler, kaslar, kısaca sağlıklı yaşam açısından da çok yararlıdır. Bunun yanı sıra, gündüzleri işe veya göreve giderken yürüyerek gidilmelidir. Şayet görev yeri uzak ve geç kalmak olasılığı varsa, görevden dönerken yürü­yerek evinize gelin. Veya hiç değilse, yolun yarısını yü­rüyerek yarısını da bir araçla gidin veya gelin.

Enerji (kalori) sarfiyatını artırıcı birçok metot öne­rilmiştir. Ancak, çeşitli nedenlerden dolayı, herkes her tür sporu yapamaz. Bu nedenle, bizce en uygun iki me­tot vardır, herkese ve her yaşa göre. Bunlar sabah jim­nastiği ve yürüyüşleridir.

Akşamları yarım saat kadar erken yatmanın ve sa­bahları da yarım saat erken kalkmanın büyük yararı vardır sağlık açısından. Birincisi, kalkarken 5-10 dakikalık bir jimnastik hareketi ki, bunun yararlarını söyle­miştik. Sabah jimnastiğinden amacımız, resimde de gö­rüleceği gibi el, kol ile yanlara ve öne, arkaya doğru eğilme hareketleridir. Bu hareketler, dediğimiz gibi, bü­tün gece dinlerime halinde olan kasların zinde olmala­rını ve ayrıca, kan dolaşımını hızlandırır, günün çalış­malarına hazırlık yapar Kuşkusuz bir miktar kalori de bu arada harcanır. İkincisi ise, kahvaltı açısındandır. Öğünler kısmında da belirttiğimiz gibi, sabah kahvaltısı çok yararlı, önemli ve gereklidir. Sabah kahvaltısı ayak­üstü birkaç lokma atıştırmakla olmaz ve yanlıştır. Kah­valtı kesinlikle oturarak ve rahat yapılmalıdır. Bu husus iki yönden Önemlidir. Birincisi 7-8 saatlik bir uykudan ve en az 400-500 kalori harcamadan sonra bu süre zar­fında mide ve bağırsakların boşalan büyük bir kısmını doldurmak gerekir. Bunları öğlen yemeğine kadar boş bırakmak ve bu organların boşa çalışmaları yanlıştır. Bu organlar devamlı olarak ve fakat değişik oranlarda ha­reket halindedirler. Böylece, uzun bir açlıktan sonra de­poyu doldurmak gereklidir. îkincisi ise, günün mesleki faaliyetini daha iyi ve daha verimli bir şekilde yapabil­mek için mide esaslı bir şekilde doldurulmalıdır.

Yürüyüşler :

Sağlıklı bir zayıflama, ancak bir taraftan rejim di­ğer taraftan da sabah jimnastiği ve günlük yürüyüşlerle mümkündür. Yoksa, yalnız birkaç gün aç kalmakla sağ­lanmaz. Günlük yürüyüşler için, diğer spor hareketlerin­de olduğu gibi, kişinin yaşı söz konusu değildir. Böylece, her yaşta ve her yerde yapılabilen bir spordur, yürü­yüşler. Bugünkü tıp biliminde görüşler çok değişmiştir. Bugün kalp krizi ve hatta kalp ameliyatı geçirmiş has­talara da yürüyüşler önerilmektedir. Şu halde, bugünkü görüşlere göre yürüyüşler her yaşın sporudur.

Açık Havada Yürüyüşler Neler Sağlar?

1 — Yaşam için gerekli olan oksijenin yeterince alınmasını sağlar.
2 — Vücudun dinç ve zinde kalmasına yardımcı olur. Karın kasları kuvvetlenir ve bağırsaklar daha dü­zenli çalışır, pekliği önler.
3 — İnsanın fikren dinlenmesine, geceleri daha rahat uyumasına, sinirlerin sükun ve huzur bulmasına yardım eder. Böylece, yürüyüş uykusuzluğun, si­nir gerginliğinin en iyi tedavi metodudur.
4 -Nihayet, düz bir yolda sıkı bir yürüyüş ile insan bir saatte 200 kalori harcar.

Şu halde, günde bir, mümkün olursa iki saatlik bir yürüyüş, hem sağlığımıza yararlı olur ve hem de ama­cımız olan günlük 500 kalorinin harcanmasına neden olur ki, bu da, haftada yarım, ayda iki kilo zayıflama­yı sağlar.

Yürüyüşlerle ilgili olarak, son zamanlarda, Dünya Sağlık Örgütünün bir araştırması ve bununla ilgili bir yayın yer almıştır. Buna göre, sağlığı kaybetmenin en önemli nedenlerinden birinin egzersiz yapmamak olduğu belirlenmişti!, Bunun için örgütçe, yürüyüş ve koşu yap­manın çok faydalı olduğu ögütlenmektedir. Yürüyüş için de en uygun şeklin, sabah ve akşam evden işe ve işten eve yürüyerek gidip gelmek olduğu önerilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütünün bu önerisi, bizim görüş ve prensiplerimize de çok uygun düşmektedir. Vakit yeter­sizliğinden, yürüyerek işe gidip gelinemez ise, hiç değil­se biri yapılmalıdır.
Kalori harcama ile ilgili bazı enteresan bilgiler su­nalım şimdi:

1 saat hızlı yürümekle 200 kalori harcanır. 1 saat yavaş yol yürümek veya 20 saat ayakta dur­makla 100 kalori harcanır.
1 saat bisiklete binmekle 250 kalori harcanır.
1 saat koşmakla 800 kalori harcanır.
1 saat hızlı koşmakla 850-900 kalori harcanır.
1 saat dağa tırmanmakla 700-750 kalori harcanır. Yarım saat koşmakla 350-400 kalori harcanır.
2 saat çamaşır yıkamakla 150-200 kalori harcanır.
3 saat elle çamaşır yıkamakla 300 kalori harcanır.

Baş ağrısı beyin tümörü belirtisi

Beyin tümörlerin belirtilerini şöyle sıralayabilirim: Baş ağrısı, beyninde tümör olan hastaların ancak %60 ında baş ağrısı görülür. Bu ağrı genellikle son birkaç aydır ortaya çıkmıştır ve gittikçe şiddetlendiğini ifade eder hastalarımız.

Bulantı kusma, Baş ağrısı ile birlikte bulunması ve özellikle birkaç gün yada haftadır mevcut olması önemlidir.Ancak burada baş ağrısı ve kusmanın uzun sürelerdir var olması migren düşündürür.

Çift görme ve görme bulanıklığı, Baş ağrısı ile birlikte veya baş ağrısı olmaksızın ortaya çıkan çift görme, bulanık görme, görmenin azalması beyin tümörlerinin ilk belirtisidir.

Kol ve bacakta kuvvetsizlik, beceriksizlik, dengesizlik, Son zamanlarda ortaya çıkan vücudun sağ yada sol yarısında uyuşmalar, ellerde güçsüzlük, uyuşukluk , beceriksizlik görülebilir . Yürürken “sarhoşvari yürüme” ve “dengesizlik” bir beyincik tümörünün belirtisi olabilir.

Konuşma bozukluğu, Konuşamama, anlama güçlüğü, konuşurken yanlış kelime ifadeleri yada sarhoşvari konuşma keza beyin tümörlerinin ilk bulgusu olabilir.

Sara nöbetleri (epilepsi), Bilinç kaybı olarak yada olmaksızın istem dışı kasılmalar, panik atak tarzında kendini kötü hissetmeler bir epilepsi çeşidi olabilir. Özellikle 20 yaş sonrası ortaya çıkan bu tarz nöbetler aksi ispatlanana kadar beyin tümörüne bağlı olduğu düşünülerek araştırılmalıdır.

Diş eti hastalıkları nelerdir

http://saglik-siteniz.blogspot.com -sağlık siteniz

Dişin diş eti dışında görünen bölümü diş minesi denilen sert bir tabaka ile kaplanmıştır. Bunun altında daha yumuşak bir yapı vardır. En içte ise diş özü vardır. Burada bol miktarda damar ve sinir bulunur. Diş gövdesi diş etine ve onun altındaki kemiğe girdiği bölümde daralır. Bu bölüme dişin boyun bölümü denir. Çene kemiği içinde kalan bölümüne ise dişin kök bölümü adı verilir. Diş kökü diş yuvasında çene kemiğine özel doku uzantıları ile sıkıca bağlanmıştır. Diş eti hastalıkları, diş çürükleri ağız kokusuna neden olabilir. Ağız kokusu olduğunda nedeni araştırılmalıdır.

Diş eti hastalıkları en önemli diş sağlığı sorunları arasındadır. Ağız hijyeninin bozukluğu ile yakından ilişkilidir. Başlangıç döneminden itibaren diş etleri kolay kanar. Diş eti kanamalarında diş hekimi muayenesi zorunludur. Diş etleri, diş yuvaları ve ağız tabanındaki iltihaplanmalar genel olarak diş eti hastalığı olarak bilinmektedir. Diş üzerindeki plaklar bunun en önemli nedenidir. Tedavi edilmeyen diş eti iltihapları çene kemiğinin de iltihaplanmasına ve zarar görmesine yol açabilir.

Diş çürüğü, diş eti hastalıkları, sinüzit, bademcik iltihabı, solunum sistemi hastalıkları, sindirim sorunları, ağız bakım yetersizliği ağız kokusuna neden olabilir. Bu hal, sosyal ilişkileri de etkiler. Bazı metabolizma hastalıkları da ağızda kendine özgü kokular yapabilir.

Diş Çürümesi sebepleri ve tedavisi

Diş çürüklerinin oluşmasında üç temel etmen bulunmaktadır: Duyarlı bir diş yüzeyi, mikroorganizmalar için elverişli yiyecek artıkları, bunların parçalanmasına ve asit oluşumuna yol açacak mikroorganizmaların varlığı. Besinler içinde diş çürümesine en çok neden olanlar karbonhidratlar, yani kabaca, şekerli gıdalardır.

Dişler düzenli olarak fırçalanır ve bakımlarına özen gösterilirse, mikroplar onlara zarar veremezler. Diş çürüğü, dişte oyuklar yaparak dişin yapısını bozan ve kendi kendine iyileşmeyen bir hastalıktır.

Dişler iyi temizlenmeyecek olursa, üzerinde besin artıkları ve mikroplar birikir. Ağız içerisindeki bakteriler yiyecek artıklarındaki şekerli maddeleri kullanarak onu saydam, yapışkan bir madde haline getirir ve dişler üzerine yapışmasını sağlar. Bu birikintilere plak denir. Bu plaklar bakterilerin diş üzerinde tutunmalarını da kolaylaştırırlar. Besinlerin tatlandırılması için kullanılan şekerli maddelerin içinde bulunan asit, dişlere zarar verebilir, ancak bakterilerin kendileri de asit oluşturabilmektedir. Asit diş minesinin erimesine neden olur. Böylece oluşan erime bölgelerinden giren mikroplar kolayca alttaki yumuşak dokuya ulaşabilirler.

Asitler dişin koruyucu tabakası olan diş minesi üzerinde küçük delikçikler oluşturur. Bu delikler giderek genişler ve küçük oyuklar haline gelir. Diş minesinin erimesinden sonra çürük hızla ilerler, alttaki tabakada geniş ve derin bir oyuk meydana getirir. Diş çürüğü diş özüne doğru ilerledikçe dişler ağrımaya başlar. Çürük daha da ilerlerse diş özü bölgesinde ve çene kemiği içerisinde cerahat oluşmaya ve birikmeye başlar. Buna diş apsesi denir. Eğer diş hekimi tarafından daha başlangıcında tedavi edilmeyecek olursa çürük diş için daha zor, karmaşık ve pahalı tedaviler gerekebilir. Diş plağı, diş etlerinin önemli hastalık nedenlerinden biridir. Yemeklerden sonra dişlerin fırçalanması ve diş ipi kullanarak yemek artıklarının çıkarılması dişlerin çürümesini, diş eti hastalıklarının oluşumunu ve ilerlemesini önler.

Dişlerin ağrımaması sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Diş ağrısının olması için diş çürüğünün çok ilerlemiş olması gerekir. Diş çürüklerinin tedavi edilebilir dönemde belirlenmesi için ağrı oluşmasını beklemeden senede en az iki kez diş hekimine giderek dişlerin muayene ettirilmesi gerekir. Diş hekimleri gerektiğinde dişlerin filmini çekerek gözle görünmeyen diş oyuklarını da belirleyebilirler.

Diş çürüklerinin erken dönemde tanınması dişlerin kaybedilmesini engelleyebilir veya en azından geciktirebilir. Bu hem sağlık açısından, hem de sosyal ve ekonomik açıdan önemli katkılar sağlar. Ağza takma diş takılmasına olan ihtiyacı azaltır. Hiçbir şey kendi doğal dişlerimizin yerini tutamaz. Kalıcı dişlerin erken dökülmesi beslenme sorunlarına neden olur. Doğal dişlerin uzun süre dayanmasında ağız ve diş bakımının önemi çok büyüktür.

Diş sağlığı açısından sularla aldığımız flor da çok önemlidir. Sularında flor eksikliği olan yerleşim yerlerinde diş çürüklerinin oranı çok artar. Bu nedenle florla ilgili olarak sağlık kuruluşlarının önerilerine uyulmalıdır.

Tedavi:

Diş hastalıkları ve diş sağlığının korunması açısından erken tanı çok önemlidir. Bu nedenle yılda en az iki kez diş hekimine muayene olunması önerilir.

Diş çürümelerinin önlenmesinde sularda yeterli flor olması, düzenli olarak dişlerin fırçalanması, diş ipi kullanılması, aşırı tatlı ve şekerli yiyeceklerden olabildiğince kaçınma bunlar yendiğinde mutlaka dişlerin fırçalanması, diş hekimi kontrollerine gidilmesi temel uygulamalardır. Diş eti hastalıklarının önlenmesinde de diş fırçalama ve düzenli diş hekimi kontrolleri önemlidir.

Dişlerde gelişim bozuklukları varsa erken dönemde özel diş hekimliği dallarında uzmanlaşmış birimlere başvurularak gerekli tedavi sağlanmalıdır.

Aşırı asitli ve şekerli yiyecekler mikroorganizmaların etkisini artırır. Dişler sert cisimlerle karıştırılmamalı, fındık, ceviz vb. kabuklu yiyecekler dişlerle kırılmamalıdır. Bunlar diş minesinin çatlamasına ve bakterilerin etkisinin artmasına neden olur. Diş minesinin koruyucu etkisi ortadan kalkar.

Vücutta Kaşıntı sebepleri tedavisi

Geceleri uykudan uyandıracak kadar şiddetli kaşıntınız var ya da tatlı tatlı kaşınıyorsunuz. Rahatsızlık veren hatta bazen şiddetiyle yaşam kalitenizi dahi etkileyebilen bu durumun ciddi rahatsızların belirtisi olabileceğini biliyor muydunuz?
Vücutta Kaşıntı Nedenleri
Kaşıntı kişilerin çoğunda zaman zaman rastlanan bir durumdur. Vücudun pek çok sistemiyle ilgisi bulunabilir. Kronik böbrek yetmezliğinden karaciğer hastalıklarına kadar pek çok rahatsızlığın belirtilerinden biri de kaşıntı olabilmektedir.

Kaşıntıya neden olan hastalıklar:
• Deri Hastalıkları
• Kronik Böbrek Hastalıkları
• Karaciğer ve Safra Yolları Hastalıkları
• Lenfomalar
• Özellikle yaşlı kişilerde cilt kuruluğu
•Makat bölgesinde inatçı kaşıntı ( Pruritus Ani)

Mide-barsak ve karaciğer hastalıklarında kaşıntı ile ortaya çıkabilen iki önemli rahatsızlık “safra akımının bozulması (kolestaz)” ve “makat bölgesindeki kaşıntı (Pruritus Ani)”dır.

İnatçı Kaşıntılara Dikkat:

Safra akımındaki bozulma karaciğer ve safra yollarının pek çok hastalığına bağlı olarak oluşabilir. Bu durumda normalde safra ile atılan maddeler kan ve diğer dokularda birikir ve kaşıntı gelişir. İyileşmeyen veya tekrar eden inatçı kaşıntı veya kaşıntı ile birlikte sarılık idrar renginde koyulaşma dışkı renginde açılma halsizlik bulantı kusma ishal karın ağrısı karında şişlik ateş gibi bulguların bir kısmı varsa mutlaka bir gastroenteroloji uzmanına başvurulmalıdır. Tedavi altta yatan nedene göre değişmektedir.

Aşırı Temizlik kaşıntı Nedeni Olabilir:

Makat çevresinde ciddi kaşıntılar özellikle geceleri ortaya çıkmaktadır. Genellikle nedeni belli değildir. Bazı hastalarda makat çevresi ve genital bölgenin kötü hijyeni veya sabun deterjan ve parfümlerle aşırı temizlik kaşıntının nedeni olabilir.

Çocuklarda makat çevresinde kaşıntının en sık sebebi halk arasında kıl kurdu olarak bilinen barsak parazitidir (oksiüriazis). Makat çevresinde kaşıntı ile birlikte kızarıklık ödem ileri dönemde ciltte beyazlaşma ve kalınlaşma görülebilir. Çocuklarda geceleri şiddetli kaşıntı (parazitin makat çevresindeki cilde yumurtalarını bırakması nedeni ile) olabilir.

Makat bölgesindeki kaşıntının diğer nedenleri ise:
• Hemoroid fissür fistül tümör geçirilmiş cerrahi veya radyoterapi
• Primer dermatolojik hastalıklar (liken planus atopik egzema psoriasis seboreik dermatit)
• Mantar infeksiyonları (dermatofitozis kandidiyazis)
• Parazitler (kıl kurdu uyuz hastalığı)
• Kontakt dermatit (sabunlar kremler ve antibiyotik kullanımına bağlı)

Ayrıca dar giysiler obezite şeker hastalığı sıcak hava ve beslenme biçimi de bu tür yakınmaları tetikleyebilmektedir.

Tedavi:

• Sabun ve deterjanlar ile aşırı ovmadan kaçınılmalı. Makat çevresi kuru tutulmalı.
• Dar ve naylon giysilerden uzak durulmalı. Pamuklu çamaşır tercih edilmeli.
• Kahve çay kola bira çikolata domates baharatlar perianal kaşıntıya neden olabilmektedir. Bu gıdalar diyetten 2 hafta süre ile çıkarılmalı ve semptomlar düzeldikten sonra birer birer diyete eklenmelidir.
• Dirençli vakalarda dermatoloji ve psikiyatri muayeneleri yararlı olabilir.
• Hemoroid mantar infeksiyonları parazitler gibi tespit edilebilir nedenleri tedavi etmek gerekir.
Kaşıntı kaşınma arzusu uyaran bir duygudur. Kaşıntı kişiyi oldukça rahatsız edebilir. Şiddetli olduğunda uykusuzluğa gerginliğe ve depresyona neden olabilir. Kaşıntının gerçek nedeni bilinmemektedir. Derideki sinirler etkilenerek histamin adlı bir kimyasal salgılanınca beyinde kaşıntı duyusunu oluşturur. Kaşıntı bazen bir cilt hastalığı ile birlikte olabilirken bazen de bir iç hastalığının belirtisi olabilir. İç organ hastalığı bulunmayan diğer kaşıntılı hastalarda kaşıntının nedeni psikolojik olabilir.

Kaşıntıya Neden Olan Durumlar

Sabun çamaşır tozları ve bazı boyaların neden olduğu kaşıntılar.
- Yün veya naylon iyeceklerin neden olduğu kaşıntılar.
- Bazı kimyasal maddelerin neden olduğu kaşıntılar.
- İstiridye yumurta süt çilek soğan gibi bazı besinlerin neden olduğu kaşıntılar.
- Bazı ilaçların neden olduğu kaşıntılar.
- Şeker karaciğer böbrek hastalıkları veya löseminin neden olduğu kaşıntılar.
- Kurdeşen egzama su çiçeği kızamık kızıl kızamıkçık veya deri iltihabının neden olduğu kaşıntılar.
- Mantarın neden olduğu kaşıntılar.
- Kıl kurdunun neden olduğu kaşıntılar.
- İshal veya kabızlığın neden olduğu kaşıntılar.
- Sinirlilik ve ruhi sıkıntıların neden olduğu kaşıntılar.

Kaşıntı Tedavisi

Doktorunuz öncelikle kaşıntının nedenini araştırır. Dikkatli bir cilt muayenesi kan testleri gerekirse biyopsi yapar. Eğer kaşıntı egzema veya kurdeşen denen bir cilt hastalığından kaynaklanıyorsa bu hastalıkların tedavisi kaşıntıyı giderir. Eğer hastalık bir iç hastalığından kaynaklanıyorsa kaşıntı giderici haplar ve ultraviyole tedavisi kullanılır. Kaşıntının bir çok nedeni olmasına rağmen bir çok tedavisinde temel bir kaç uygulama vardır. İlk olarak sıcak banyo ve duş yasaklanmalıdır. Hafif ve ince kıyafetler ve serin bir ortam kaşıntınıyı azaltır. Sabunlar derinizi kuruturlar bu nedenle hassas ciltler için olan uygun sabunları kullanınız. Banyoda iyi durulanınız sabun artığı kalmamasına dikkat ediniz. Banyodan çıktıktan 2-3 dakika içinde nemlendirici uygulayınız. Su çiçeği ve böcek ısırıklarına bağlı su kabarcıklı hastalıklarda kalamin içeren losyonlar iyi gelebilir. Kaşıntı oldukça rahatsızlık verebilen bir durum olabilmekle beraber genelde tedaviye iyi cevap verir

Bacaklarda Kaşıntı

Birçok hastalığın belirtisi olabilir.Doktorunuza başvurmanız gerekir

Kasıkta Kaşıntı

Mantar enfeksiyonu : Sık sık spor salonuna gitmekten veya başka nedenlerle ıslak kalmaktan kasıklarınız kaşınıyor. Kasığınızda kırmızı kaşıntı yapan pul pul bir döküntü oldu. Haya bağlarınızın kaşınmasına yol açan mantar ılık nemli ve karanlık yerlerde ürer. Kendi kendine tedavi yöntemleri ve önleyici yöntemler genellikle işe yarar.

Kasık biti : Bu tür bitler insandan insana cinsel ilişki veya bitlenmiş tuvalet yatak çarşafı ya da havludan geçer. Kasık biti küçük pullar veya kepek gibi görünür.

Uyuz : Küçük çok kaşınan kırmızı kabarcıklarınız var.

Kaşınma geceleri veya sıcak banyodan sonra artabilir.

Uyuzun nedeni cildinize yuva yapan küçük kurtlardır.

Bilekler koltuk altları dirsekler ayak bilekleri topuklar memelerin ve cinsel organların etrafı ve kaba etler en çok etkilenen bölgelerdir. Küçücük yuvalara benzeyen izler görebilirsiniz. Kabarcıklar kurdun cildinize girmesinden iki hafta sonra ortaya çıkar. Tırnaklarınızın içine giren kurtlar ve yumurtaları kaşımayla vücudun öteki kısımlarına yayılır. Uyuz enfekte olmuş birisiyle yakın temas veya bulaşmış yatak ya da giysi kullanma yoluyla bulaşır. Hem reçeteli hemde reçetesiz ilaçlar vardr. Belirtileri olmasa bile bütün aile fertleri de tedavi edilmelidir.

İlacın yan etkisi : Yeni bir ilaç içmeye başladınız ve kasık bölgeniz kaşınıyor. Reçeteli ve reçetesiz bazı ilaçlar kaşıntı yapabilir. İlacı değiştirmek için doktora danışın.

Kendiniz Ne Yapabilirsiniz?

Kasığınızı hafifçe yıkayın ve kurulayın. (havlu sonra kaynatılmalıdır) ya da en düşük ısıya ayarlanmış kaç kurutmak makinesiyle kurutun.

Mantara karşı reçetesiz satılan bir ilacı deneyin.

Çıplak veya bol bir şortla uyuyun.

Uyuz ve kasık biti için reçetesiz satılan %5’lik permetrin kremi kullanın. Talimatlara tümüyle uyun.

Kremi kullanmadan önce yıkanın ve hasta bölgeyi ovun. Yüzünüze değdirmeyin. Bir uygulama daha yapmanız gerekebilir. Giysiler ve yatak çarşafları sıcak suda yıkanmalıdır. Belirtileri olmasa da bütün ev halkı tedavi edilmelidir.

Bebeklerde ve çocuklarda ateşlenme

3 aydan küçük bebeklerde görülen ateş hekim tarafından geciktirilmeden değerlendirilmelidir. Yeni doğan bebeklerde ise normalin altında olan vücut ısısı, yüksek ateş kadar, hatta daha fazla dikkat gerektirir.

Yeni doğan dönemindeki bebeklerde enfeksiyonla savaşma yeteneği kısıtlı olduğundan ciddi enfeksiyonlar gelişebilir ve 3 aydan küçük bebeklerde ateş, çok ciddi enfeksiyon belirtisi olabilir. Bu nedenle bebeğin ateşi 38 derecenin üstüne çıkarsa acilen doktoru arayarak, hemen en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Bu arada bebeğin üzeri açılmalı ve 15 dakika sonra tekrar ateşi kontrol edilmelidir. Doktora danışmadan bebeğe ateş düşürücü ilaç verilmemelidir

Ateşin yüksekliği, altta yatan enfeksiyonun şiddetini göstermese de, hastanın ateşi düşük ise, hekim hastanın daha iyi olduğunu düşünür. Aynı şekilde, ateş düşürücülere iyi cevap verilmesi de ciddi bir enfeksiyon olmadığını göstermez.

Eğer ateşle birlikte döküntüler belirdiyse, ateş 40 derece civarında ise ya da ateşi düşüremiyorsanız, ateşle birlikte uykuya eğilim, bilinç değişiklikleri varsa, eğer çocuk çok hastaysa veya açıklanamayan hastalık belirtileri varsa, eğer bir şey yemek istemiyor durmadan ağlıyorsa veya çok halsiz görünüyorsa ve eğer ateşli havale geçiriyorsa en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Çocuğun ateşi 40 derecenin altında ise 24 saatten daha uzun sürerse ve ateşten başka hastalık belirtileri yoksa veya 48 saatten fazla sürerse ve ateş düşürücülerle bile düşmezse doktoru aranmalıdır.

Ateşi nasıl kontrol altına alırız?

Çocuğun ateşinin altında yatan nedenlerin araştırılıp, tedavi edilmesi, hastalığın ileri yaşlarda ortaya çıkabilecek zararlı etkilerinin belirlenip önlem alınmasında ve ciddi hastalıkların erken teşhisinde büyük önem taşır. Ateşin başlama zamanı ve yüksekliği kaydedilmelidir. Beslenme ve uyku düzenindeki değişiklikler araştırılmalıdır.

Ateşin tedavisi sadece ateş düşürücü ilaçlarla değil, aynı zamanda uygun yaklaşımlarla desteklenmelidir. Bu ateş düşürücü kullanmak kadar önemlidir.

Çocuğun bulunduğu oda ısısı 21–22 derece arasında tutulmalı ve havalandırılmalıdır.

Çocuğun üzerindeki fazla giysiler çıkarılarak, vücudun hava ile teması sağlanmalıdır.

Ilık su ile duş yaptırmak veya vücudu ılık su emdirilmiş sünger ile silmek ısı kaybını hızlandıracaktır. Bu işlem için hiçbir zaman alkol ya da buzlu su kullanılmamalıdır. Bu işlem cilt ısısında ani düşmeye neden olacağı için, titreme ve damarlarda büzülme ile sonuçlanır ve ısı kaybı önlenir. Ateşin düşmesi gecikir. Kol ve bacaklarda dolaşım daha da bozulur.

Ateş sırasında çocuğun sıvı kaybı artacağı için ağızdan yeterli sıvı alımı sağlanmalıdır. Vücuttan sıvı kaybı belirgin olduğunda, enfeksiyon olmaksızın susuzluk ateşi denilen, ateş yükselmesi olacaktır. Ateş yükselirken titreme olduğu için çocuğun üstünün örtülmesi ateşi artıracaktır. Ateşli çocuğun kalori gereksinimi artar. Ancak iştahsız olan çocuğu besleme için aşırı zorlamamalıdır.

Tırnak batmasının sebepleri ve tedavi yöntemleri

Tırnak batması pek çok insanda görülen,kişinin yürümesini,iş görmesini engelleyecek derecede rahatsızlık ve ağrı verebilen bir patolojidir.Tırnek batması tüm ayak parmaklarında olabilmekle beraber genellikle baş parmakta oluşur.Tırnak büyürken bir veya iki taraftan derinin içine doğru batma eğilimi gösterir,bu esnada oluşan enflamasyon sonucu tırnak kenarındaki doku da tırnağın üzerine doğru ilerler.

Tırnaklar normalde tırnak kökünde,deri altında bulunan germinal matriks denen kısımda oluşturulur,tırnak yatağı dediğimiz parmağın üst kısmında ileriye doğru büyürler.Uzamış tırnaklar mümkün olduğunca düz olarak kesilmelidirler.
Bazen tırnak uç kısımları yan taraflardan deriye batar ve bir yabancı cisim gibi reaksiyon başlatırlar.,bazen ise tırnak yalnızca köşelerde değil,tümüyle tırnak yatağına batık hale gelebilir. Her iki durumda da ilk bulgular ağrı ve şişmedir.Batma bölgesinde kanama olabilir veya enfeksiyon gelişip iltahap gelebilir.Tedavi edilmediğinde ise iltahabın kemiğe ilerlemesi (osteomyelit) ve sistemik enfeksiyonlar oluşabilir.Ayakkabı giymek ve yürümek çok zor olabilir.

Tırnak batması birçok sebepten oluşabilir, en sık neden yanlış tırnak kesimidir,tırnağı çok derin kesmek,tırnak uçlarını içeriye doğru çok kıvrık kesmek en sık yapılan yanlışlardır; bu durumda yeniden büyüyen tırnak batarak büyüyecektir. Diğer tırnak batma sebepleri ise :
-tırnağın dış kısım yerine direkt içeriye büyümesi
-çok dar veya sivri burunlu ayakkabı giymek
-tırnağın kalınlaşması
-parmağa veya direkt olarak tırnağa oluşan travmalar (çarpma,üzerine ağırlık düşmesi gibi)
-mantar enfeksiyonları
-şişmanlık
-aşırı ayak terlemesi
-bazı doğumsal anomaliler
-hipertiroidizm,şeker hastalığı,akromegali,romatoid artrit,gut gibi bazı başka hastalıklar
-yatalak hastalarda yorgan,battaniye gibi örtülerin çok sıkı sarılması gibi sebeplerdir.
Sayılan bu sebeplerden pek çoğundan sakınılarak tırnak batmasının önüne geçilebilir.

Tırnak Batmasının Semptomları

En sık görülen semptomlar aşırı ağrı,enfeksiyon,şişme,kızarıklık,bazen iltahap gelmesidir. Tanı normalde sadece muayene ile konur.Bazı özel durumlarda iltahabın kemiğe kadar ilerlediğinden şüphe ediliyorsa rontgen filmi gerekebilir. Aşırı iltahap varlığında uygun antibiotik seçimi için yara kültürü almak gerekebilir.

Tırnak Batmasını Tedavisi

Kanama, iltahap olan, şişme yapmış bir tırnak batmasının mutlaka bir doktora gösterilmesi gerekir. Tırnak batması olan kişiler çoğunlukla doktora gitmekte gecikir ve daha ilerlemiş, ağrılı bir halde doktora başvururlar. Tırnak batması ilk oluştuğunda bunu kendi kendine tedavi etmeye çalışma sonucu giderek artan ağrı yanında, tırnak çekimini gerektirecek düzeyde batmanın ilerlemesi ve enfeksiyon oluşması, özellikle dolaşım bozukluğu, damar sertliği ve şeker hastalığı olanlarda enfeksiyon ilerleyerek kemik iltahabı, gangren, parmağın ve hatta ayağın kesilmesine yol açabilecek komplikasyonlar oluşabilir.

Cerrahi müdahale gerektirmeyen tırnak batması tedavisinde:

-Tırnağın sıcak tuzlu su banyosutyla yumuşatılması
-Ufak bir gazlı bez parçasının antibiyotikli kremle birlikte batık kısmın altına yerleştirilmesi
-Ayakkabı giymekten kaçınılarak, sandalet veya açık terlikle tırnak üzerine olan baskının azaltılması
-Fazla enfeksiyon varsa antibiyotik kullanılması
-Ayak temizlik ve bakımı gibi yöntemler uygulanır.
Doktor hastaya steril bir gazlı bez parçasına antibiyotik kremle birlikte yerleştirmeyi ve bunun ne sıklıkla değiştirilmesi gerektiğini hastaya öğretecektir. Erken başvuran vakalarda cerrahi dışı te

davi yeterli olmaktadır. Tırnakların düz olarak kesilmesi, köşelerinin içe kıvrık olmaması önemlidir. Tırnak batması tedavisindeki ana ilke tırnağın bir kez batmadan parmak boyunu geçecek şekilde uzamasının sağlanmasıdır,bunun için tırnak kenarıyla parmak arasındaki doğal oluğun oluşturulması ve tırnağın düzgün büyümesi için "yol verilmesi" önemlidir.

Tırnak Batmasının Cerrahi Tedavisi

Aşırı tırnak batması, doku ilerlemesi ve enfeksyion varlığında tedavi için cerrahi müdahale gerekecektir. Cerrahi tedavi yöntemi tırnak batması derece ve şekline göre kişiden kişiye değişiklik gösterir. Tırnak batmasında batan tarafta parsiyel çekim, yani tırnağın bir kısmının çekilmesi veya tüm tırnağın çekilmesi gerekebilir. Tırnağın çekilmesi yanında ilerlemiş dokunun da alınması, tırnak yatağının revizyonu çok önemlidir. Çok dönük tırnaklarda tırnağın yapıldığı germinal matriksin kenar kısımları bazı ilaçlarla, koterle veya lazerle tahrip edilerek o kısımlardan tırnağın yeniden büyümesi engellenebilir. Çok ileri vakalarda tüm germinal matriks tahrip edilerek tırnak tümüyle iptal edilebilir.

(Tırnak ablasyonu)

Tırnak çekilmesi lokal anesteziyle acısız ve ağrısız olarak yapılan bir işlemdir. Hastalar işlem sonucu yürüyerek evlerine gidebilirler. Tırnak çekiminden çok daha önemli olan nokta yeni büyüyen tırnağın bakımı ve normal büyümesinin sağlanmasıdır. Bu nedenle yeniden normal tırnak oluşana kadar doktor takibi önemlidir. Eğer tırnak batması yanında mantar hastalığı da varsa bu da mutlaka tedavi edilmelidir. Yanlış ayakkabı seçimi varsa bu da doktor tavsiyesine göre düzeltilmelidir.

Tırnak Batmasından Nasıl Korunabiliriz?

Tırnak batmasından korunmanın ilk yolu doğru tırnak kesimi yapmaktır. Ayak tırnakları düz olarak kesilmelidir, köşelerde çok hafif kıvrım yapılmalıdır. Tırnak köşelerini deriye çok yakın kesmekten kaçınmalıdır. Doğru ayakkabı giymek te çok önemlidir. Çok dar veya geniş ayakkabılar, her ikisi de tırnak batmasına yol açabilir. Taban düşüklüğü varsa tabanlık kullanarak ayak dinamiğinin düzeltilmesi gereklidir.

Tırnakta mantar, kalınlaşma, deformasyon saptanırsa hemen doktora başvurulmalıdır. Aşırı ayak terlemesi tedavi edilmelidir. Tüm bu tedbirlere rağmen tırnak batması olursa fazla vakit geçirip olay ilerlemeden doktora başvurmak, erken tanı ve tedaviyle cerrahi müdahale yapılmaksızın batmanın düzeltilmesini sağlayabileceği için çok önemlidir.

Düzenli uyku ve faydaları

Sağlık ve zindelik için düzenli yaşam ve uyku da vazgeçilmez şartlardır. Uyku gereksinimi insan yaşamı boyunca süre açısından değişkendir. Yeni doğmuş bir bebek neredeyse günün tamamını uyuyarak geçirir. Aylar içinde uyku gereksinimi giderek azalır. Oyun çocukluğu döneminin özellikle ilk yıllarında öğlen uykuları pek çok çocuk için vazgeçilmezdir. Büyüme hormonu uykuda salgılandığından çocukların büyüme ve gelişmesinde düzenli ve yeterli uyku çok önemlidir. Yetişkinlik döneminde 7-8 saatlik uykunun yeterli olduğu kabul edilir. Yaşamın ilerleyen yıllarında yaşlılıkta gece uykuları dört saate kadar inebilir. Bunun yanında gün boyunca uyuklamalarla (şekerleme) gece uykusu telafi edilir. Bireyler arasında uyku gereksinimi ve ritmi farklılık gösterir. Bazı insanlar 4-6 saatlik uyku ile yetinirler kimileri ise 10-12 saat uyurlar. Bazıları erken yatıp erken kalktıklarında, bazılarıysa geç yatıp geç kalktıklarında kendilerini daha zinde hissederler. Uyku aynı zamanda ruh sağlığının bir göstergesidir. Streste ve pek çok psikiyatrik hastalıkta uyku ritmi ve süresi bozulur. Bunun yanında yeterli uyku uyunmadığında kişinin fiziksel ve ruhsal streslere dayanıklılığı azalır.

Yeterli süre uyunduğu halde uykudan zinde kalkılmıyorsa, üzerinde yatılan yatak, kullanılan yastık, odanın ısısı, ortamda yeterli temiz hava olup olmadığı, ortamda bulunan ısıtıcıların, eşya ya da malzemelerin cila, boya, deterjan gibi kimyasallar yoluyla ortam havasını kirletip kirletmediği, uyku sırasında süre giden bir gürültü kaynağının olup olmadığı gibi etkenler gözden geçirilmelidir. Doğal olarak burun tıkanıklığı ve nefes almada zorlukla birlikte seyreden tüm hastalıklarda ve aşırı şişmanlıkta da uykunun kalitesi bozulur.

kene sokması ısırması belirtileri

Kene, kan emerek beslendiği için hemen tüm yabani ve evcil hayvanların (inek, koyun, köpek, kemiriciler, yerde beslenen kuşlar vb.) üzerinde bulunabilir ve bu hayvanlardan insana geçebilir. Kene ayrıca, çalılık ve yeşil, yüksek otlu alanlarda bulunur. Kene beslenmek için doğrudan insanlara da geçip ısırabilir. Bu nedenle daha çok kırsal bölgelerde ve hayvancılıkla uğraşan kişilerde kene saldırısı görülmekle birlikte kentsel alanlardaki uygun ortamlarda da kene vakaları olabilir.

Virüs bulaşmış keneler, kan emişini tamamladıktan sonra ayrılırken bir sıvı salgılarlar. Kene virüsü genellikle bu sıvı ile bulaştırır. Kene kanını emdiği ve virüsü bulaştırdığı tüm canlıları hasta eder. Fakat hastalık genellikle hayvanlarda hafif ve bulgusuz seyreder. Bu nedenle daha az görülmekle birlikte hasta hayvanların salgıları ve kanları aracılığıyla da hastalık bulaşabilir.

Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA veya Kırım-Kongo Hemorajik Ateş, KKHA) keneler (özellikle Hyalomma cinsi) yoluyla bulaşan, zoonotik enfeksiyona yol açan bir viral hastalıktır.

Evcil ve vahşi hayvanların yanı sıra insanlara da bulaşabilir. Özellikle Doğu ve Batı Afrika'da yaygın olan patojenik virüs Bunyaviridae ailesinin Nairovirüs grubuna bağlı bir RNA virüsüdür. Enfekte olmuş memelilerde klinik hastalık nadir de olsa, insanlarda çoğunlukla ağır geçer ve mortalite oranı %30'dur. Endemik bölgelerde virüs keneler yoluyla bulaştığı için özellikle tarım ve hayvancılık ile uğraşan kişiler yüksek risk grubundadır.

Bulaştıktan Sonraki Süreç

İlk kene ısırığından itibaren yaklaşık 2 ile 12 gün arasında değişen bir enkübasyon süresi vardır. Hastane kaynaklı enfeksiyonlarda ise (nozokomiyal enfeksiyon) enkübasyon süresi 3 ile 10 gün arasında değişir.

Enkübasyon süresinin ardından grip-benzeri semptomlar görülmeye başlar. Bunlar yaklaşık bir hafta sonra dinebilir. Bununla birlikte hemoraj belirtileri rahatsızlığın ilk 3-5 gününde görülmeye başlar: öncelikle duygudurumda dalgalanma, ajitasyon, zihinsel karmaşa ve boğaz peteşileri. Daha sonra burun kanaması, kanlı idrar ve kusma görülür. Karaciğer şişer ve ağrır. Bunların dışında trombositopeni ve lökopeni laboratuvar bulguları arasındadır. Ayrıca aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT) ve laktat dehidrogenaz (LDH) oranlarında yükselme görülür.

Semptomların ilk ortaya çıkışından 9-10 gün sonra hastalar iyileşme belirtileri gösterir, fakat %30'u rahatsızlığın 2. haftasında ölür. Dokunması halinde bile doktora gidilmelidir.

Aşırı sıcaklara dikkat

Amerikan Hastanesi Kalp-Damar ve İç Hastalıkları uzmanı Dr.
Sinan Özbayrakçı, sıcaklığın ve nem oranının artması ile güneş ışınlarının direkt gelmesinin, özellikle kalp-damar, astım ve tansiyon hastası olanlar için büyük tehlike oluşturduğunu söyledi.

Güneş ışınlarının özellikle cilt yanıklarına, ciltte kurumaya ve cilt kanserine neden olduğunu kaydeden Dr. Özbayrakçı, hava sıcaklığının artmasının da vücutta su kaybına, tansiyonun yükselmesine neden olduğunu belirtti. Dr. Özbayrakçı, bunlara bağlı olarak da kalp-damar hastalıkları ile felç ve enfarktüs geçirenlerin veya bu hastalıkları geçirme riski olanların çok dikkatli davranmaları gerektiğini vurguladı.

Nem oranının artmasıyla da astım, bronşit gibi akciğer hastalıkları ile yine kalp-damar hastalıkları olanların büyük risk altında olduklarını ifade eden Uzman Dr. Özbayrakçı, şöyle devam etti:

‘‘Sıcaklık ve nem oranının artması ve güneş ışınlarının direkt gelmesi, özellikle kalp-damar, astım ve tansiyon hastası olanlar için büyük tehlike oluşturmaktadır. Çocuklarda ise ishale neden oluyor. Su kaybına neden olan bu durumda çocuklar, süratle hastane şartlarında kontrol altına alınmalıdır.’’

Öğle saatlerine dikkat

Dr. Özbayrakçı, kalp-damar, astım ve tansiyon hastası olanların sürekli kendilerini izlemeleri ve anormal bir durum halinde doktorlarıyla bağlantı kurmaları gerektiğini belirterek, ‘‘Hava sıcaklığının arttığı dönemlerde, mümkün olduğunca serin yerler tercih edilmeli, yeterli miktarda sıvı alınmalı ve beslenme düzeyi de hafif tutulmalıdır. Direkt güneş ışınlarından mümkün olduğunca uzak kalınmalı, güneşin dik olduğu 11.00-15.00 saatleri arası güneşte kalınmamalı ve denize girilmemelidir’’ dedi.

Güzellik uzmanları, yaz aylarında cilt bakımının ayrı bir özen istediğini hatırlatıyorlar.

Cildinizin genç kalması için güneşe çıkarken şapka giymelisiniz. Yüzdeki çizgilerin kırışıkların çoğu, güneş ışınlarının marifetidir. Yüzünüzü güneşten iyi korursanız, kırışık ve çizgi sorununuz olmaz. Bu arada hasır şapka kullanmanızı tavsiye etmiyoruz. Güneş ışınları hasırların deliklerinden yüzünüze yansır. Yaz için kumaş şapkalar tercih edilmeli.

Yaz aylarında, cildinizin kurumasına da izin vermeyin. Bol bol su içmenin yanı sıra cildinize uygun nemlendirici uygulamadan sokağa çıkmayın. Cildi parlak gösteren ve etkisi hemen belli olan nemlendiriciler sizi dertten kurtarır.

Yaz sıcaklarında cildinizde küçük siyah noktaların çoğalması da bir tesadüf değil. Sıcak hava cildi etkiler. Gözenekler yağ hücreleriyle kapanır. Daha sonra da siyah noktalar ortaya çıkar. Cilt altındaki ölü hücrelerin temizlenmesine büyük özen gösterilmeli.

Güneş banyosu cilt kanserini önlüyormuş

Amerikalı bilimadamlarının son araştırmalarına göre, güneş ışınları bazı bünyelerde cilt kanserine yol açan hücrelerin kendi kendilerini yok etmelerini sağlıyor. Sağlıkla ilgili başka bir gelişmede ise ağır kalp hastaları doğrudan kalbe yapılan bir iğneyle tedavi ediyor.

Güneş banyosunun cilde zararı kadar yararı da olduğu belirlendi. Houston'daki Texas Üniversitesi'nde yapılan son araştırmalarda güneş ışınlarının cilt kanserine yol açtığı gibi bazı bünyelerde söz konusu kanser hücrelerinin kendi kendini yok etmesini sağlayan mekanizmayı harekete geçirdiği anlaşıldı.

Science dergisinin haberine göre, söz konusu mekanizmayı FasL adlı bir protein ateşliyor. Araştırmacı Laurie Owen-Schaub fareler üzerinde yapılan deneylerde aşırı miktarda güneş ışınlarının etkisine maruz bırakılan ve Fasl proteinine sahip olmayan hayvanların yüzde 70'inde cilt kanseri oluştuğunu bildirdi. Bu hayvanlarda, kanseri baskı altına alan p53 geni çalışmadı. FasL proteinine sahip farelerden yalnızca yüzde 5'inde cilt kanseri ortaya çıktı.

Owen-Schaub, söz konusu proteinin cilt kanserindeki rolünün keşfiyle hastalığa karşı daha etkin koruyucu önlemler alınabileceğini ve kimlerin cilt kanserine yakalanma riskinin yüksek olduğunu saptayabileceklerini söyledi. FasL proteini bulunan farelerde p53 geni bir komut vererek kanserli hücrelerin kendi kendilerini yok etmelerini sağlıyor. Cilt kanserinin ortaya çıkma ve yayılma mekanizmasının iyice öğrenilmesinin ardından öteki kanser türleri hakkındaki sırların da çözülmesi umut ediliyor.

Güneşi uzaktan sevin

Ozon tabakasına verdiğimiz zararı fitil fitil cildimizden getiren güneşle aramız, tıpkı vampirlerinki gibi bozuldu! Hani filmlerde görürüz, güneş gören vampir, nasıl da cayır cayır kavrulup yaşlanır. Vampir öyküleri elbette abartılı. Ama unutmayın aslında güneşin bize yaptığı bundan farklı değil. Biraz yavaş bir süreçle gerçekleşiyor o kadar.

Kötü haber: İnsan cildi 20'li yaşlardan itibaren yaşlanmaya başlıyor. Peki bu erken denilebilecek yaşlanmanın nedeni ne dersiniz. En başta güneş tabii ki. Güneşin artık eskisi gibi atmosferde süzülemeyen ultraviyole ışınları, ciltte iki şeye yol açıyor: Birincisi kanser riski, ikincisi ise yaşlanma.

ZARARLI IŞINLAR

Güneşe karşı korunmasız kalan ciltte moleküler düzeyde, hücrelerin normal işleyişini bozan bir dizi olay meydana geliyor. Güneşin zararlı ışınları cilde eriştiğinde serbest radikal denen moleküller hücre beynini etkiliyor. Bunlar kararsız oksijen moleküllerinden başka bir şey değil. Zarar 'oksidasyon' denen olayla oluyor. Oksidasyon da ne. diye düşünüyorsanız eğer, günlük dilde ‘‘paslanma‘‘dan başka bir şey değil. Bu saldırgan moleküller hücrenin işleyişini bozuyor, yenilenmesini bozuyor, hücreye ve dokuya zarar veriyor. Sonuçta cilde esnekliğini veren destek doku bozuluyor ve cilt kırışmaya başlıyor. Destek dokuda kollajen lifler bozuluyor. Sözgelimi liflerin bütünlüğünü sağlayan bir molekül işlevini sürdüremeyince lifler zarar görüyor. Cildin nemlenme, yenilenme süreci aksıyor, lekelenmeler başlıyor cilt yüzeyinde. Peki sonuç? Ne kadar genç olursanız olun, 'solar yaşlanma', yani genç yaşta güneşe bağlı erken cilt yaşlanması görünür hale geliyor. Bilim adamları bu konuda çok ısrarlı.‘‘Güneş altında sağlıklı bronzlaşma diye bir şey yoktur‘‘ diyorlar.

Peki, ne yapmalı?

Türkiye güneşin yüzünü cömertçe gösterdiği bir ülke. Ve hepimiz, yaz geldiğinde bilim adamlarının ne dediğini unutup, çılgınca bir bronzlaşma sevdasına tutuluyoruz. Tatile çıktığımızda daha ilk günde zaman limitini aşıp, akşama aynalarda 'ne kadar kararmışım' takıntılarına kapılıyoruz. Hele bu yaz bir de yanık ten modası varken, bundan nasıl kaçacağız diyorsanız, bilim adamları bronzlaştırıcı ürünler kullanmayı öneriyor. Zaten modacılar da gerçek anlamda bronz ten yerine, ALTIN TEN öneriyorlar.

Bronzlaştırıcı ürünlerle tanışmanın tam zamanı

Çoğu kişi bronzlaştırıcı ürünlerle barışık değil. Bunun iki nedeni var. Eski kuşak bronzlaştırıcılar sarı bir renk veriyordu ve hoş olmayan bir kokuya sahipti. İkinci neden ise, ürün hakkında yeterli bilgiye sahip olunmaması. Sözgelimi ürünün cilde zararlı olduğu sanılıyor (oysa en emniyetli güneş ürünü), ikincisi cildi yıkandıkça çıkacak şekilde boyadığı sanılıyor (dikkat, fondötenden söz etmiyoruz). Bir de doğru kullanılmamaya bağlı olarak kötü sonuç alınması söz konusu. Bu ürünleri biraz tanımaya ne dersiniz?

Nasıl kullanmalı?

Herşeyden önce, bronzlaştırıcı ürünün başarılı bir şekilde kullanılması demek, sürüldüğü alanda hiç renk farkı yaratmadan bronzluk salması. Ama bunun bir koşulu var: Cilde önce 'scrubbing' denilen işlemi yapmak. Hani bazı ürünlerde minik tanecikler vardır, cilde oğuşturarak sürülür ve suyla temizlenir. Bu, cildin yüzeyinde yer yer birikmiş ölü hücre tabakasının giderilmesini sağlıyor. Eğer bu alanlar giderilmezse, daha koyu renk tutar. Eğer scrubbing için kozmetik bir ürününüz yoksa, kolayı var, bir miktar tuzla cildinizi nazikçe oğuşturup, suyla durulayın.

Gerisi ürünün prospektüsüne kalıyor. Sürüldükten sonra belli bir süre giysi ya da saç değmemeli (15 dakika ile yarım saat arası); sonrası kolay, bir satte bronzluk başlıyor.

Ve küçük bir not: Bacaklara uygulanan bronzlaştırıcı ürünler, renk bütünlüğü sağlayıp selülit görünümünün maskelenmesine de yarıyor.

Bir de güneşlenirken kullanılacak yanma ürünleri var. Yüz cildinin gençliğine önem veriyorsanız, yalnızca tatilde değil, kentte güneşe çıktığınız saatlerde de en az 30 faktörlü bir ürün kullanmalısınız.

Faktör numaraları bilindiği gibi, güneşte emniyetli kalma süresiyle ilgili. Yani eğer 15 faktör kullanılıyorsa, korunmasız kalabileceğiniz sürenin 15 katı kalabilirsiniz demek.

Ve bir not: Koruma faktörlü iki ürünü üstüste kullanırsanız, emniyet artmıyor, yani iki ürünün koruma sayılarının toplamı gibi bir şey söz konusu değil.

Saçlar, dudaklar

Tabii ki konu güneşten korunma olduğunda iş ciltle bitmiyor. Saçlar ve dudakların da korunması gerek. Bu çok kolay. Koruma faktörlü rujlar, saç spreyleri, saç jöleleri var.

Bir not: Açık renge boyanmış bazı saçlarda güneş, deniz, tuz, klor bileşimi, yeşermeye neden olur. Bu yeşerme saçın doğal kızıl pigmentiyle ilgili. Bazı saçlarda kızıl pigment yoktur, bu saçlar açıldığında, yeşerme olabiliyor.

İlle de tatil söz konusu değil. Çoğumuz yazın büyük bir kısmını kentte geçiriyoruz ve güneşe çıkıyoruz. Artık makyaj malzemelerinde de koruma faktörü var. Nemlendiricilerde, fondötenlerde, ruj ve pudralarda, hatta göz farlarında. Alışveriş ederken alacağınız ürünün bu özelliğini sormayı unutmayın.

KOZMETİK SÖZLÜĞÜ

Alacağınız her türlü kozmetik ürünü çok iyi tanımanız gerekiyor. Zorluk, ‘‘içindekiler‘‘ bölümüne gelindiğinde başlıyor. Anlamadığımız bir sürü sözcük, madde var. Bunlar hakkında bilgi sahibi olmak önemli. Sözgelimi yaşlanmaya karşı ürünler, üç türlü sistemle bu işi yapıyor.

antioksidan'lar: Bunlar hücre beynine zarar veren serbest radikal denen molekülleri etkisiz hale getiriyor. E vitamini, A vitamini, gingkobiloba, ginseng, karoten..

enzim teknolojisi: Özellikle cildin sıkılaşmasını sağlayan ürünlerde bunu görebilirsiniz. Enzim denen şey önemli bir iş yüklenmiş bir molekül. Sözgelimi cilde esnekliğini veren ve bozulduğunda kırışmasına yol açan kollajen ve elastin lifleri, kollajenaz veya elastaz adlı enzimlerin devreye girmesiyle bozuluyor (güneş, sigara, hastalık gibi etkenlerle).

alfa-beta hiDroksi asitler: Bunlar meyve asiti veya meyve sirkesi olarak adlandırılan maddeler. Cildin her alanında eşzamanlı bir yenilenmeyi sağlayarak pürüzsüz, yepyeni bir üst yüzey oluşturan nazik peeling yapan yumuşak asitler.

'Retinol' de işte böyle iş gören, ama daha güçlü etki gösteren bir madde (daha yaşlı ciltler için); yani sıradan yumuşak asitlerden (alfa ve beta hidroksi gibi) daha kuvvetli. Lifting yapan ürünlerde de kafeine rastlarsınız, kontur düzenlemek için yağ dokusunda etkili oluyor.

Cilt kuruluklarına karşı önlemeler

Cildinizi tahriş edecek her şeyden mutlaka uzak durun.

Banyoları azaltın ve sıcak su yerine ılık su ile yıkamayı tercih edin. Yağ kökenli sabunları ender olarak kullanın; banyodan sonra alkolsüz cilt emülsiyonunu ovalamadan kuru cilde dokunarak yayın. Cilt nemlendirici mutlaka kullanın.

Evinizde kendinize nemli ortamlar yaratın. (Özellikle yatak odanızın nemini artırın. Radyatör veya soba üzerine içi su dolu bir kap koymanız da mümkün.

Fazla Kilolarınızdan Kurtulun

Fazla kilolara her yaşta dikkat!

İlk beslenmemiz anne sütüyle başlar. Annelerimiz anne sütünü kestikten sonra bebeklerinin veya çocuklarının beslenmelerine büyük önem verir. Bazı annelerimiz çocuklarını biraz fazla beslerler.

Çünkü bazı annelerimiz için tombul bebek, iyi bakılan bebek gibi gelir. Fazla beslenen çocuk ise ileride maalesef kilolarıyla savaşan sürekli zayıflama için çabalayan bir birey olur.

Yemek yemek, insan için en çok zevk alınan ihtiyaçlardan biridir. Yaşlandıkça metabolizma yavaşlar ve yediklerimiz maalesef vücudumuzda yağ olarak birikmeye başlar. Kilo almaya başlayınca giydiğimiz hiçbir şeyi üstümüze yakıştıramayız.

Yemek yemek kolay ve zevkli bir iş olduğu gibi, zayıflamak ise insan için bir işkence gibi görünür. Aşırı kilo sorunu olan insanlar sağlıkları için Diyet yapmak zorundadır. Çünkü şişmanlık ileride kalp damar, yüksek tansiyon, şeker hastalığı gibi sorunlar çıkartır. Sağlıklı zayıflamanın da tek yolu doğru yapılan diyetlerdir.

Doğru yapılmayan diyetler, ileride bize aşırı kilo olarak dönebilir. Bu yüzden de en kısa zamanda değil uzun vadede kilo vermeliyiz. Beslenme uzmanlarımız sağlıklı ve bilinçli kilo vermek için kişinin yaşına ve sağlığına uygun diyetler vermeye dikkat eder.

Saç dökülmesi nasıl önlenir

Saç dökülmesini önlemenin yolları. Saç dökülmesine bitkisel çözüm, saç beyazlamasına bitkisel çözüm. Suna Dumankaya saç dökülmesi tedavisi. Saç dökülmesi ve saç beyazlaması sorunu olanlara Suna Dumankaya aşağıdaki bitkisel çözüm yollarını tavsiye etmektedir. Bu bitkisel formüllerden herhangi birini evinizde kolayca hazırlayıp saçlarınıza uygulayabilirsiniz.

Suna Dumankaya saç dökülmesi ve saç beyazlaması formülü

3 çorba kaşığı zaytinyağını, 1 tatlı kaşığı öğütülmüş çörek otunu ve 1 çorba kaşığı soğan suyunu karıştırıp saç diplerine masaj yaparak yedirin. Daha sonra streç film ile saçlarınızı sarıp 2 saat bekleyin. 2 saat bekledikten sonra saçlarınızı zeytinyağlı sabun ile yıkayarak temizleyin.

Saç beyazlaması için bitkisel çözüm

Öncelikle taze cevizin kabuklarını iyice dövüp püre haline getirin. Daha sonra ise 1 tutam ceviz yaprağını yarım litre suyun içinde kaynatın. 20 dakika demlenmesi için bekledikten sonra bu kürü süzüp içerisine ceviz kabuğu püresinden 1 çorba kaşığı kadarını ilave edin. Hazırladığınız bu saç beyazlaması karışımını saçlarınıza sürüp 1 saat bekletin.

Kene Isırması kırım kongo hastalığı

Kene Isırması kırım kongo hastalığı
Son yıllarda daha sıkça duyulmaya başlayan bahar-yaz dönemlerinde artış gösteren ve ağırlıklı olarak keneler aracılığıyla bulaşan virütik bir hastalıktır. İlk olarak 1944 yılında Kırım’da sonra 1956 yılında Kongo’da tanımlanmış ve sonra aynı hastalık olduğu anlaşılmıştır.

Keneler kan emerek beslendikleri için hemen tüm yabani ve evcil hayvanların (inek koyun köpek kemiriciler yerde beslenen kuşlar vb.) üzerinde bulunabilir ve bu hayvanlardan insana geçebilirler. Ayrıca çalılık ve yeşil yüksek otlu alanlarda bulunan keneler beslenmek için doğrudan insanlara da geçip ısırabilirler. Bu nedenle daha çok kırsal bölgelerde ve hayvancılıkla uğraşan kişilerde görülmekle birlikte kentsel alanlardaki uygun ortamlarda da bulunabilirler.

Virüs ile bulaşmış keneler kan emişini tamamladıktan sonra ayrılırken bir sıvı salgılarlar. Virüs genellikle bu sıvı ile bulaşır. Kan emdikleri ve virüsü bulaştırdıkları tüm canlılar hasta olabilir fakat hastalık genellikle hayvanlarda hafif ve bulgusuz seyreder. Bu nedenle daha az görülmekle birlikte hasta hayvanların salgıları ve kanları aracılığıyla da hastalık bulaşabilir.

Kenelerin kan emişi genellikle uzun bir süreçtir. Sinekler gibi hemen sokup kısa sürede kan emişini bırakmazlar. Kan emmeye başlayan kene ağız kısmındaki hortumunu cilt içine sokar ve doyuncaya kadar çıkartmaz. Bu hortum geri çıkışı engellemek için çıkıntılar içerdiğinden kolay çıkmaz. Bu nedenle keneyi çıkartmak için zorlamamak gerekir. Çok zorlandığında sıvıyı erken salgılayıp virüsü bulaştırabilir veya boru kısmı koparak cilt içinde kalabilir. Ayrıca zorlama kenenin patlayarak enfekte sıvı ve kanının cildimizdeki çiziklerden ya da gözümüze sıçrayarak bulaşmasına yol açabilir. Bu nedenle vücuda yapışık kene görüldüğünde bir cımbızla ağız kısmından tutularak yavaşça sağa-sola oynatılıp bir vida gibi çıkartılmaya çalışmalı ya da bir sağlık kurumuna başvurularak çıkartılması sağlanmalıdır.

Ganglion nedenleri tedavi yöntemleri

Ganglion, cildin altında beliren bir şişliktir, genellikle el bileğinde olur fakat bazen ayağın üst kısmında veya bileğin (el) iç tarafında veya parmaklarda olabilir.

Belirtileri

- Bilekte bir şişkinlik

- Bu şişkinlikle birlikte ağrı, özellikle bilek açıldığı veya eğildiği zaman bulunabilir fakat genelde bu şişlik ağrısızdır.

Bir mafsal veya tendon içine sızmış olan koyu bir sıvının birikmesinden meydana gelir. Genellikle dokunulduğunda esnektir ve çeşitli büyüklüklerde olabilir.

Teşhis

Bir fizik muayene yapıldıktan sonra, başka sorunların varolmadığından emin olmak için bazı testler ve röntgen gerekebilir. Teşhisi doğrulamak için bazen ultrason incelemesi yararlı olur.

Esas itibariyle zararsızdır. Fakat bileğinizde veya ayağınızda bir şişlik fark ederseniz, habis bir tümör gibi diğer nedenleri saf dışı bırakmak için bir doktora danışın. Eğer ganglion ağrılıysa doktorunuz ameliyat veya diğer yollarla rahatlama sağlayabilir fakat çoğu durumlarda bu zararsız küçük şişlik tedavi gerektirmez ve yaşayışınızı etkilemez.

Tedavi, Ameliyat

Doktorunuz ganglionu birkaç yerden iğneyle deldikten sonra üzerine basınç uygulayarak patlatabilir veya içindekileri iğneyle çekebilir. Çoğu vakalarda ameliyat gereksiz görülür fakat gangliyon ağrılı ise ve direnaja cevap vermiyorsa cerrahi olarak çıkartılabilir

Sağlık Siteniz

http://saglik-siteniz.blogspot.com/
http://saglik-siteniz.blogspot.com/
http://saglik-siteniz.blogspot.com/
Sağlık Siteniz
Sağlık Siteniz
Sağlık Siteniz

Kan Şekeri nasıl yükselir

Kan Şekeri nasıl yükselir
Kan şekerinizin aşırı düştüğünden şüphe ediyorsanız kan şekerinizi ölçün. Bulduğunuz değer 70 mg/dL’den (veya ktorunuzun sizin için belirlemiş olduğu değerden) daha düşükse kan şekeri düzeyinizi yükseltmek için hemen şekerli birşeyler yemeniz gerekir.Şeker kandaki şeker düzeyinizi diğer
sinlere kıyasla çok daha çabuk yükseltir.
Eğer kan şekeri düzeyinizin düşmüş olabileceğinden şüphe ediyor ancak ölçüm yapamıyorsanız şeker içeren birşeyler yiyin. Şüpheli bir durumda kan şekerini çok düşük düzeylerde bırakmaktansa biraz fazla şekerli besin yemek daha güvenlidir.
Küçük kesme şeker (2-3 adet-suda eritilmiş)
Toz şeker
2 tatlı kaşığı-suda eritilmiş)
Meyve suyu
(1 büyük çay bardağı)

Kuru üzüm-kurabiye :

Eğer 15 dakika içerisinde kendinizi daha iyi hissetmezseniz aynı miktar şekerli besini tekrar yiyin. Kan şekeri düzeyiniz buna rağmen düşük kalırsa doktorunuza hemşirenize veya diyabet eğiticinize haber verin. Bunlardan biriyle konuşma olanağı bulamazsanız en yakın acil servise başvurun. Normal yemeklerinize ve ara-öğünlerinize ek olarak kan şekeri düşüklüğünün tedavisinde kullanılan besinleri alın. Düzenli olarak yediğiniz öğünlerin veya ara-öğünlerin saatlerinde değişiklik yapmayın. Bir sonraki yemek zamanına kadar 1 saatten daha uzun bir süre varsa şekere ek olarak bir sandviç yiyin. Bu kan şekerinizin bir sonraki yemekten önce tekrar aşırı düşmesini önleyecektir.
Bu olayın niçin meydana geldiğini kendi kendinize sorun. Eğer geçerli bir neden (fazladan egzersiz yapmak bir öğünü atlamak veya geç yemek vs) bulamıyorsanız ilaçlarınızda ayarlama yapmanız gerekip gerekmediğini doktorunuza sorun.
Uyarıcıklinik belirtileri farkedemeyen ve bilinçsiz hastalara acil müdahale gerekecektir. Bu amaçla; Glukagon (0.5-1 mg) kas içine veya deri altına
%30-50′lik glikoz solüsyonu 20-30 mi. damar içine verilmelidir.

Mide yanması nedenleri ve tedavisi

Ani bir öfke, ailevi sorunlar, işyerindeki tartışmalar veya aşırı yemek mideyi isyan ettirip yanma hissine yol açar...
Hemen hepimizin başına bir çok kez gelmiştir. Midemizde sanki tonlarca yük taşıyormuş hissine kapılırız. Midemizden kalbe doğru yayılan alev alev bir yanma hissi duyarız. Tıpkı ateşle temas eden cilt gibi acı verir. Ağzımızda ekşi bir tat hissederiz.

Mide yanması 20 ile 50 yaş arasında hemen herkeste görülen çok yaygın bir rahatsızlık. İhmal edilirse gastrit ve ülsere yol açabiliyor. Daha ilerki vakalarda ise midede derin yaralara hatta kanser kabusuna bile dönüşebiliyor.

Midede yanma hissi yemekten önce, yemek sırasında ya da yemekten 2-3 saat sonra hissediliyor. Besinler, sindirim işlevinin bir gereği olarak midede ilk değişikliklere uğrayarak bağırsaklara gönderilmek için hazırlanıyor. Mide bu işlevi yerine getirirken iç yüzeyini kaplayan zarın altındaki salgı hücrelerini, besinlerin gerekli değişimini sağlamak üzere uyarıyor. Bu sırada oluşan bir dengesizlik, aşırı asit ort***** ve midenin kendini koruyamamasına yol açarak yanma hissine neden oluyor.

Büyüklerimiz midede yanma hissi duydukları zaman hemen bir lokma ekmek içi çiğnermiş. Ekmek içinin değil ama ağıza birşey atmanın doğru bir yöntem olduğunu belirten günümüz doktorları da az ama sık yemeyi öneriyorlar. Öğünleri küçülterek sık sık yemenin şikayetleri azaltacağını söylüyorlar.

SAĞLIKLI ALIŞKANLIKLAR EDİNİN

Yemeğe daha fazla zaman ayırın. Ayaküstü değil, sofrada oturarak yiyin. Acele yemek mide işlevine zarar veriyor. Kendinize daha fazla zaman ayırıp yemek yemeyi bir zorunluluk değil de bir keyif anına dönüştürün.

Ağzınıza küçük lokmalar almak midenin sindirim için gerekli salgıları daha kolay üretmesine yardımcı olur. Lokmaları uzun uzun çiğneyin. Bu, midenizde şişkinlik ve ağırlık hissetmemenizi sağlar.

Sofradan tıkabasa doymadan kalkın. Mide boş bir torba olduğu için yemek yerken çiğnediğimiz besinler buraya ulaştıkça mide sürekli genişler. Eğer kemerinizi çok sıkmışsanız yanma hissi duymanız çok doğal. İçi dolu bir plastik torbayı düşünün. Tam ortasından bir ipi kemer gibi sıkıca bağlayın. Torba sağa ya da sola çekecek ya da aşağıya doğru sarkacaktır. Mide de aynı böyle... Bu nedenle ölçülü miktarda yemek yiyin.

Akşam öğününden hemen sonra damak kaçamakları yapmayın. Aksi takdirde mide gece boyunca çalışıp yorulur. Akşam yemeği ile uyku arası en az üç saat olmalı. Yani yemek yedikten en az 3 saat sonra yatın.

Gece yatarken sağ yana dönerek yatmayın. Besinin mideye girişi sağ taraftan gerçekleştiği için yedikleriniz yeterince hazmedilemeyip mide borusunda yanma hissi oluşabilir.

Yemek yedikten sonra yere eğilmeniz gerekiyorsa dizlerinizi bükerek eğilin. Aksi takdirde mide işlevini gerektiği gibi yapamaz.

Yiyecek ve içeceklerin çok sıcak ya da soğuk olması mide sıvısına zarar verebilir. Bu nedenle yiyecek ve içeceklerin ılık olmasına özen gösterin.

Sigaradan uzak durun.

Yemekten sonra uzanmayın. Unutmayın, mide sıvısı yatay pozisyonu sevmez ve yanma hissi mide borusu yoluyla ağzınıza kadar gelebilir.

BUNLARDAN UZAK DURUN!

Hazmı kolay olmayan kızartmaları ve yağlı yiyecekleri sofranızdan uzaklaştırın. Ağır yağlı, fazla kremalı ya da soslu besinleri yemeyin.

Çikolata, içerdiği yüksek dozdaki yağ ve kafein nedeniyle hassas mideye zarar vererek yanma hissine yol açıyor. Sütlü çikolata, daha az yağ içeren bitter çikolataya oranla daha tehlikeli olduğundan çikolata sevenler genelde sütsüz olanını tercih etmeli.

Kafeinli içecekler mide için çok zararlı. Kahve, çay ve kola gibi içecekler hassas mideyi yorar. Eğer mide yanmasından şikayet ediyorsanız ve kahve içmeden duramıyorsanız kafeinsiz kahveyi tercih edin.

Gazozlu içecekler ve asitli meyve sularını dikkatli için. Domates veya portakal suyu asitli olduğu için mide yanmasını şiddetlendirebilir. Bu nedenle sulandırarak ve balla tatlandırarak için.

Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durun. Diğer çorbaları ise çok sıcak içmeyin. Ilınmasını bekleyin.

Alkol midedeki yanma hissini artırır. Hele mide boşken alkol kesinlikle almayın.

Çiğ soğan ve çiğ meyve de mide asidini artıran etkenlerdendir.

Şeker yemeyi seviyorsanız naneli olanları seçmeyin.

Gebelik ve Karın Ağrısı

Gebelikte karın ağrısı sık görülen bir durumdur.
Gebeliğin her döneminde karın ağrısı problemi ile karşılaşabilirsiniz. Ancak gebeliğin erken dönemlerinde kendini daha çok belli eder. Karın ağrısının n büyük nedeni rahim tutan bağları gerilmesidir. Bunun haricinde mide yanması ve kabızlıktan dolayı da karın ağrı şikayetleri görülebilir. Bunlar herhangi bir önemi olmayan ağrılardır. Ancak bazı durumlarda önemli sonuçlarda çıkarır. Bu yüzden doktorunuzla irtibat halinde olmalısınız.

Mesela belirli aralıklarla gelip giden ve karının alt kısmında şiddetli kramplar şeklinde hissedilen ağrılar düşüğün ya da erken doğumun belirtisi olabilir. Yine çok erken dönemde karın ağrısı dış gebeliğin bir belirtisi olabilir. Son dönemlerde ise plasentanın erken ayrılması ya da preeklampsi belirtisi olabilir

Karın ağrısı nasıl geçer

Karın ağrılarının yüzeysel nedenler yanında, ciddi hastalıklardan da kaynaklanabileceğine dikkati çeken Prof Dr.Dilek, şöyle konuştu:
“Karın ağrısı genellikle hastalarımızda sıkça karşılaştığımız bir bulgudur. Mutlaka önemsenmesi gerekir ve ciddiye alınmalıdır. Niye? Karın ağrısının pek çoğu çeşitli yaş gruplarında farklı sıklıklarda olmak üzere çok basit sebeplerle de olabilir. Üşütme ve ishal kaynaklı olabilir. Çok farklı yüzeysel sebeplerden olabilir ama karın ağrılarının 1/3'ü ameliyatlıktır. Bu, çok ciddi bir rakamdır. Özellikle 6 saat içinde kendiliğinden iyileşmeyen karın ağrısı çekenlerin mutlaka hekimlere başvurmaları gerekiyor. Karın ağrısının nedenleri arasında ciddi hastalık belirtileri olabilir. Kalp hastalarının yüzde 10'u karın ağrısı şikayetiyle hekimlere müracaat eder. Yani karnınız ağrıyorsa nadir de olsa kalbinize bağlı enfarktüs geçiriyor olabilirsiniz. Karın ağrısı geçirdiğiniz enfarktüsün habercisi bile olabilir. 'Karnım ağrıyor' diyerek ağrı kesici içebilirler ama aslında sorun kalptedir. Bu durumda ölüm riski de artar.”
Karın ağrılarının çok çeşitli nedenleri olabileceğini belirten Dilek, karın ağrılarının büyük çoğunluğunun karın içinde bulunan organlara ait hastalıklardan kaynaklandığını belirterek, “Karın ağrıları ülser, ishal ve su kaybı gibi basit nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, organ delinmeleri, barsak tıkanmaları, bağırsakların karın içindeki boşluklara girerek fıtık oluşturarak boğulmaları, bağırsakların yapışması, bağırsakların kendi etrafında dönmesi, ürolojik hastalıklar, kadın hastalıklarına ait patolojiler, tümörler ve safra kesesi taşları nedeniyle de olabilir.

Balık eti ve balık yağının faydaları

Balık eti ve balık yağının faydaları
Mutlaka balık yiyin

Çok sayıda önemli yağ asidi, protein, vitamin ve mineral içerdiği belirtilen su ürünlerinin, vücutta önemli biyokimyasal ve fizyolojik değişimlere neden oluyor.

Su ürünlerinin birçok önemli yağ asidi, protein, vitamin ve mineral içerdiğini anlatan Atar, ”Bunlar vücutta önemli biyokimyasal ve fizyolojik değişimlere neden olmaktadır. Özellikle omega–3 ve omega–6 yağ asitleri koroner kalp hastalığı ve kanser gibi bazı önemli hastalıklardan korur” diye konuştu.

Son yıllarda obezite ve bununla birlikte koroner kalp hastalıkları, diyabet gibi hastalıkların görülme sıklığının gelişmiş ülkelerde daha fazla olmak üzere arttığını bildiren Atar, avcılık yoluyla besinlerin elde edildiği en eski dönemlerden bu yana en kolay avlanan ve bu yüzden en çok tüketilen besin olan balığın şimdilerde yararları daha çok bilindiği halde az tüketildiğini söyledi.

Bu durumun birçok sağlık kuruluşu, enstitü ve sağlıklı yaşamı destekleyen projelerle ele alındığını ifade eden Atar, açıklanan pek çok çalışma sonucunun ortak noktasının günlük diyette özellikle esansiyel yağ asitlerini içeren besinlerin de bulunmasının sağlıklı bir yaşam için elzem olduğunu belirtti.

Amerikan Kalp Derneği’nin tüm yetişkinlerin haftada en az iki kez özellikle yağlı balık yenmesini önerdiğini anlatan Atar, şu bilgileri verdi:

”Doymamış yağ asitlerinden omega–3 yağ asitleri ile önlenebilen, geciktirilebilen veya hafifletilebilen hastalıklar; koroner kalp hastalıkları ve inme, yeni doğanlarda zorunlu yağ asidi yetersizlikleri (retina ve beyin gelişiminde), otoimmün hastalıkları (nefropati, lupus), crohn hastalığı, meme, kolon, prostat kanserleri, hipertansiyon, romatoid artrit, alzheimer ve astımdır. Tüm bu özellikleriyle beraber su ürünleri neredeyse yok sayılabilecek karbonhidrat içeriği, protein kaynağı oluşu ve vitamin özellikleriyle çok sağlıklı ve vücut gelişim dönemi yanı sıra hamilelik döneminde de tüketilmesi özellikle istenen besin maddesidir.”

Tüketicilerin yüksek kalitede sağlıklı yiyecek taleplerinin hızla arttığını vurgulayan Atar, ”Özellikle hayvansal ürünlerin içeriğinde bulunan doymuş yağ asitlerinin insan sağlığı üzerine zararları artık tüketicilerin daha fazla dikkatini çekmektedir. Su ürünlerinin yağ içeriği çiftlik hayvanlarından çok daha düşüktür. Buna örnek olarak turna balığının yağ oranı yüzde 0.8 iken koyun etinin yağ oranı yüzde 20′dir” diye konuştu.

OMEGA 3 YAĞ ASİTİNİN FAYDALARI

OMEGA 3 YAĞ ASİTİNİN FAYDALARI
Su ürünleri ağırlıklı beslenen toplumların bazı kalp damar hastalıklarına daha az yakalandıklarına birçok çalışmada değinildiğini vurgulayan Atar, omega–3 yağ asitlerinin anne karnından yaşlılık dönemine kadar alınması sağlık açısından oldukça önemli olan yağ asitleri olduğunu belirtti.

Yapılan bir çalışmaya göre özellikle yaşla birlikte gelen görme kaybının Omega–3 ile yavaşladığını ve yenilenme sürecini desteklendiğini anlatan Atar, ”Son zamanlarda yapılan bir çalışmaya göre alzaimer hastalığını Omega–3 yağ asitlerinin önleyebildiği saptanmıştır. Amerikan kanser araştırma kurumu yaptığı bir çalışmada fiziksel aktivite ile birlikte su ürünlerini içeren sağlıklı bir diyetin kanser riskini azalttığını belirtmiştir” dedi.

Mideye zararlı yiyecekler

* Hazmı kolay olmayan kızartmalar, yağlı yiyecekler, fazla kremalı ya da soslu besinleri yemeyin.

* Çikolata, içerdiği yüksek dozdaki yağ ve kafein nedeniyle hassas mideye zarar vererek, yanma hissini çoğaltır. Sütlü çikolata, daha az yağ içeren bitter çikolataya oranla daha tehlikelidir. Çikolata sevenler genelde sütsüz olanını tercih etmeli.

* Kafeinli içecekler mide için çok zararlı. Kahve, çay ve kola gibi içecekler hassas mideyi yorar. Eğer mide yanmasından şikayet ediyorsanız ve kahve içmeden duramıyorsanız kafeinsiz kahveyi tercih edin.

* Gazozlu içecekler ve asitli meyve sularına dikkat edin. Domates veya portakal suyu asitli olduğu için, mide yanmasını şiddetlendirebilir. Bu nedenle sulandırarak ve balla tatlandırarak için.

* Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durun. Diğer çorbaları ise çok sıcak içmeyin. Ilınmasını bekleyin.

* Alkol midedeki yanma hissini artırır. Hele mide boşken alkol kesinlikle almayın.

* Çiğ soğan ve çiğ meyve de mide asidini artıran etkenlerdendir.

* Şeker yemeyi seviyorsanız naneli olanları seçmeyin.

Mideye faydalı yiyecekler

Karnabahar : Haşlanmış karnabahar, mideyi asit saldırılarından koruyarak tüm sorunları giderebilir. İçeriğinde bulunan gefarnato maddesi ülser ilacının hammadesi olarak kullanılıyor.

Lahana : Lahanayı çiğ olarak yemeyi tercih edin. İnce şeritler halinde doğrayıp salata yapın. Meyve presinde lahananın suyunu sıkıp aynı miktarda elma suyu ile karıştırın ve için. Lahana, ülser ve gastrit ilacı olarak biliniyor. Dörtte bir lahanayı yıkayıp kalın şeritler halinde doğrayın. 1 kerevizi soyup doğrayın. 1 havucu temizleyip dilimleyin. Lahana, kereviz ve havucu katı meyve presinde sıkıp sabah akşam suyunu için.

Patates : Çiğ patates suyu mide yanmasının doğal ilacıdır. Patatesi soyup katı meyve presinde suyunu sıkın. Su,havuç suyu ya da kereviz suyu ile karıştırıp için.

Elma sirkesi : Salatalarda ya da mezelerde elma sirkesi kullanın.

Maden suyu : Mide asidinin büyük bir bölümünü etkisiz hale getiriyor.

Ispanak : Ispanağı buharda pişirin ya da haşlayarak tüketin. Taze yapraklarını salata olarak yiyin.

Zeytinyağı : Çiğ olarak kullanıldığında besinlerin midede kalma süresini azaltıyor ve yağların sindirimi için safra salgısını artırıyor.

Baklagil : Fasulye, bezelye ve mercimekte bulunan bioflavionid maddesi, midenin koruma faktörünü artırıyor.

Muz : Mideyi seven meyvelerin başında geliyor. Ara öğünlerde birer muz yemek, midedeki yanma hissini ortadan kaldırabilir. Muz, mide enzimleri ve hücrelerinin üretimini de artırıyor.

Kızarmış ekmek : Midenin salgıladığı aşırı asidi kurutarak yanma hissini gideriyor.

Meyankökü : Güçlü bir mide koruyucusu.Yapılan son araştırmalara göre midedeki aşırı asitlenmeyi azaltıyor.

Mide bulantısı nasıl geçer

Bir çay fincanı kaynar suya bir çay kaşığı toz zencefil ilave edilip demlendirir. Daha sonra süzülerek içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine,bir çay kaşığı nane ve bir küçük parça kabuğuyla birlikte limon katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek günde, üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı soğuk suyun içine, ince kıyılmış bir çay kaşığı kadar ebegümeci atılıp, 12 saat demlendirilir. Süzülür ve içi kaynar su dolu olan bir başka kabın içinde ılıtılarak, gün­de iki kez, sabah ve akşam içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, bir çay kaşığı ada çayı atılıp demlendirilir. Sonra süzüle­rek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, bir çay kaşığı ıhlamur katılıp demlendirilir. Sonra süzüle­rek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir kahve fincanı limon suyu ile bir tatlı kaşığı Türk kahvesi karıştırılıp, içilir. Daha sonra üzerine bir kahve fin­canı ılık su içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, ince kıyılmış bir çay kaşığı mercanköşk katılıp demlendirilir. Daha sonra süzülerek, günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Kızarmış bir dilim ekmek sirkeye batırılıp, üze­rine nane ekilerek yenir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, bir çay kaşığı kekik katılıp demlendirilir. Sonra süzüle­rek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, ince kıyılmış bir çay kaşığı kılıç otu katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, ince kıyılmış bir çay kaşığı civanperçemi katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, ince kıyılmış bir çay kaşığı katırkuyruğu katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, bir çay kaşığı kimyon ve sumak katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir çay fincanı kaynar suyun içine, bir çay kaşığı ıhlamur katılıp demlendirilir. Sonra süzüle­rek günde üç öğün birer çay fincanı içilir.

* Bir su bardağı kaynar suyun içine, birer çay kaşığı nane, anason ve raziyane katılıp demlendirilir. Sonra süzülerek bir tatlı kaşığı süzme bal ilavesiyle içilir.

Meme kanseri tedavi yöntemleri

Evre 1: Tümör 20 mm. ve daha küçüktür. Bu durumda kanser lenf bezlerine sıçramamıştır. Tedavide meme koruyucu yöntemle lenf bezlerinin alınmasından sonra radyasyon tedavisi uygulanır. Desteklemek için kemoterapi ve/veya hormonoterapi eklenir. Bir diğer uygulama da mastektomi yönetmidir. Bu yöntemde kanserli göğüs alınarak koltuk altı lenf bezleri çıkarılır.
Evre 2-A: Tümörün 20 - 50 mm. arasında olup, lenf bezlerine sıçramamış halidir.
Evre 2-B: Tümörün 2-A evresindeki gibi bir boyut aralığında olup (50 mm. den büyük olabilir), koltuk altı lenf bezleriine sıçramamış halidir.
Evre 2: Evre 1 ile aynı tedavi yöntemi uygulanmakla birlikte, eğer tümör aşırı büyümüş ya da lenf bezlerine sıçramışsa kemoterapi, hormonoterapi ve radyasyon tedavisi tamamlayıcı olarak önerilir.
Evre 3-A: Tümör koltuk altı lenf bezlerine ve göğüs dışı dokulara sıçramış durumdadır ve bu halde mastektomi yöntemiyle tedavi youna gidilir. Cerrahi müdahaleden sonra kemoterapi ve hormon tedavisi uygulanır.
Evre 3-B: Bu aşamada tümörün boyutu dikkate alınmaz; tümör göğüs duvarına bağlıdrı ve lenf bezlerine sıçramıştır. "Neoadjuvant" adı verilen tümörün boyunun küçültülmesi amaçlı kemoterapi uygulanmasının ardından tümörün boyunun küçülmesinden sonra lampektomi veya mastektomi yapılır.
Evre 4: Bu aşamada kanser göğüs dışındaki vücut bölümlerine yayılmıştır. Bu evre tedavisinde hastanın yaşam süresini artırmak ve yaşam kalitesini yüksek düzeyde tutmak hedeflenir. Kemoterapi ve hormonoterapi yapılır. Hasta şikayetlerine bağlı olarak mastektomi de uygulanabilir.
Mastektomi uygulamaları sonrasında alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları söz konusu olabilmektedir.

Meme kanseri belirtileri ve tanı

50 yaş üzerinde olunması
Yakın akrabalardan biri meme kanseriyse, (anne veya kızkardeş meme kanseri ise, 2-3 kat daha fazla)
Daha önceden diğer memede kanser tespit edilmiş olması
Adet görmeye 12 yaşından önce başlamış olması
Hiç gebe kalmamış olması
Adet görmesi 50 yaşından sonra da devam ediyor olması
Araştırmalar, meme hücreleri içerisinde, meme kanser riskini artıran bazı genler olduğunu göstermektedirler. Genetik değişiklikler, aileden (herediter) olabilir veya hayat boyu gelişebilirler. Meme kanseri genellikle tek bir hücrede başlar. Günümüzde meme kanserinin nedeni ve nasıl gelişim göstereceği tam olarak bilinmemektedir.

Meme kanseri kompleks bir hastalıktır. Her vaka birbirinin aynısı değildir. Meme kanserinin içinde bulunduğu evreye "stage" denir. Gerçek stage'in bilinmesi, doktorun tedavi planını yapmasını sağlayacaktır.

İnsan, yaşamında meme kanserine sebep olacak herhangi bir yanlış yapmamış olsa da bu hastalığa yakalanabilir.
Meme kanseri bulaşıcı değildir, başka bir hastadan bulaşmaz.
Meme kanseri, stresle veya memeye travmayla (darbeyle) meydana gelmez.
Meme kanseri gelişen çoğu kadının risk faktörü veya ailesinde hastalığa ait bir hikâye yoktur.

Tanı :

Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişkenlik gösterir. Bu faktörlerin arasında yaş ilk sırada gelmektedir. Genç yaşlarda görülebilmesine karşın, ileri yaş gruplarında bu risk artar. Bu nedenle ileri yaş gruplarında erken tanı konması için alınması gereken önlemler, erken yaş gruplarından daha farklıdır.

Yirmi yaş grubu, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidir. Bu kontrıol sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Şişkinlik, yumru benzeri bir değişiklik saptanırsa derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa da, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler. Kırk yaş grubu, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya en az iki yıl arayla mamografi çektirmeleri gereklidir. Elli yaş grubu, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve her yıl mamografi (meme filmi) çektirmelidir.

Kendi kendini kontrollerde onbeş günü aşkın sürede ele gelen sertlik veya kitle, deride kalınlaşma, şişme, renk değişikliği, meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması, memede veya meme başında içeri doğru çekinti, meme şeklinde değişiklik, meme başlarının pozisyonlarında değişiklik ve meme başında akıntı gibi belirtiler derhal doktor kontrolü gerektirmektedir. Hekim muayenesi sonusu yapılacak mamografi taramasının ardından ultrason, İnce iğne aspirasyon biyopsisi ve normal biyopsi tetkikleriyle kesin tanı konulur.

Doğum kontrolü gebe kalmayı önlemek

Doğum kontrolü, geçici veya kalıcı olarak hamileliği engellemek ya da hamile kalma olasılığını azaltmak amacıyla çeşitli yöntemlerin, araç-gereçlerin ya da ilaçların kullanılmasıdır.

Doğum kontrolü kadınların gebe kalmasını önlemek gebelik olasılığını azaltmak ya da istedikleri zaman çocuk sahibi olmalarına imkân veren çeşitli yöntemlerin tümüne birden verilen addır.

Bu yöntemlerden aile planlaması amacıyla hem kadın hem de erkek faydalanabilir.

Kürtaj gebeliğe son vermeyi amaçlarken doğum kontrolü gebeliği önlemeyi hedef alır.

Doğum kontrol yöntemleri, gebeliği önlemeyi amaçlar ancak bunun için kullanılan yöntemler bazılarınca çocuk düşürme yöntemi olarak eleştirilmektedir.

Doğum kontrolü bir çok kültürde ve din açısından siyasi ve etik tartışmalara neden olmaktadır.

Bu muhalefet farklı şekillerde kendini gösterir.

Bazı çevreler cinsellikten kaçınma dışında tüm yöntemlere karşı çıkar.

Bazıları "doğal olmayan" yöntemler diye niteledikleri prezervatif, doğum kontrol hapı gibi teknikleri eleştirir sadece doğal yollardan korunma tekniklerini (geri çekme, takvim) kabul eder.

Doğum kontrolü gebe kalmayı önlemek

Kilo kaybı kimlerde görülür

Kilo kaybı kimlerde görülür

Fizyolojik zayıflama, beslenme yetersizliğine veya kıtlıktan dolayı bazı besin maddelerinin yokluğuna, veya harcanan enerjinin yiyeceklerden sağlanan enerjiyi aşmasına bağlıdır. Zayıflama, başlangıç ağırlığının %10'unu geçmedikçe hiç bir belirti göstermez. Hayvanların çoğunda ise devre dışı zayıflama görülür.

Buna karşılık marazî zayıflamanın alınan günlük yiyecek miktarıyla hemen hiç bir zaman ilişkisi yoktur. Ülserler, sindirim kanalı urları, ruhsal iştahsızlık gibi doğrudan doğruya yeterli beslenmeyi engelleyen hastalıklar bu tanımlamanın dışındadır. Bu tip zayıflamada, diyabet, tüberküloz, kansızlık, nevrastenik veya ruhsal durumlar, kanser vb. hastalıklardan dolayı besinlerin yeterince soğurulamaması daha önemli bir etmendir.

Yüz felci nedenleri sebepleri

Yüz felci, ya da fasiyal palsi, yüz kaslarını etkileyen ve çok hızlı bir şekilde gelişen bir felç durumudur. Yüz hareketlerini sağlamak amacıyla beyinden gelen komutları kaslara ileten yüz sinirindeki sorunlar bu hastalığa neden olmaktadır. Bu felç türünde yüzün yarısı kısmen hareketsiz ve ifadesiz kalır. Santral ve periferik olmak üzere iki türlüdür.

Ramsay-Hunt sendromu, sistemik hastalıklar, orta kulak iltihapları, tümörlere bağlı hastalıklar ya da travmalar bu hastalığa sebep olabilirken en çok görünen tipi Bell's palsy'dir. hem kadınlarda hem de erkeklerde her yaşta ve yılın her döneminde görülebilmektedir.

Yüz felci nedenleri sebepleri

Panik atakta görülebilen fiziksel belirtilerden bazıları

Mideye bir şey çöküyor hissi
Avuç içlerinde terleme
Her tarafta sıcaklık hissetmek
Hızlı ve şiddetli kalp atışları
Ellerde titreme
Diz ve bacaklarda güçsüzlük veya esneklik
İç titremesi, titreme duygusu
Ağız kuruluğu
Boğazda yumruk hissi
Göğüste basınç
Hızlı nefes alıp verme
Bulantı veya ishal
Baş dönmesi, sersemlik, göz kararması
Gerçek dışılık hissi (rüyada gibiyim)
Açık olarak (net olarak) düşünememe
Bulanık görme
Kısmen felce uğramışlık duygusu
Ayrılma ya da hayal gibi hareket etme duygusu
Çarpıntılar veya düzensiz kalp atışları
Ellerde, ayaklarda ve yüzde karıncalanma
Göğüs ağrısı
Bayılma hissi
Midede titreme heyecan
Soğuk ve ıslak eller
Bunlara da şu korkular ya da negatif düşünceler eşlik edebilir
Ölmek üzereyim
Kalp krizi geçiriyorum
Aklımı yitirmek üzereyim
Kendimden geçmek üzereyim
Tıkanmadan öleceğim
Nefes almam mümkün olmayacak
İnme inecek,felç olabilirim
Kontrolümü kaybediyorum
Tansiyonum çok yükseldi ve beyin kanaması geçirmek üzereyim.

Beyin kanaması sonuç ve teşhisi

Kişinin beyin kanamasını ihtimalini teşhisi ederken;

Gülümsemesini, Tebessüm etmesini isteyin (Eğer yapamazsa felç)
Bir cümle kurmasını söyleyin (Örnek: "Bugün çok güzel bir gün" gibi)
Her iki kolunu birden kaldırmasını isteyin,
Dilini dışarı çıkartmasını istemek. (Eğer dil yamulmuşsa felç geçirdiğine işarettir.)

Beyin kanaması sonuç ve teşhisi

Beyin kanaması Beyin Dışına Olan Kanamalar

Genelde travmalar sonucunda oluşurlar. Beynin üzerinde DURAMATER denen bir zar vardır. Bu zarın üstünde bulunan damarlar travma neticesinde kırılan veya çatlayan kafatası kemiklerinin zedelemesi ile kanama yapabilirler. Oluşan kanama beyin zarı duramater ile kafatası kemikleri arasında birikir ve beyinin sıkışmasına neden olur. Ameliyat edilmezse beyin ölümü husule gelir ve hasta ölür. Bu kanamalara EPİDURAL HEMATOM adı verilir. Şiddetli travmalarda beynin üzerindeki damarlarda zedelenebilir. Bu damarlardan sızan kan duramater (Beyin zarı) altında birikerek yine beyinin sıkışmasına neden olur.Bu kanamalara SUBDURAL HEMATOM adı verilir. Ayrıca beynin üzerini örten çok ince bir zar olan araknoid zarın altına doğru da kanama olabilir. Bu tür kanamalarada subaraknoid kanama adı verildir.

Kafa travmalarından sonra özellikle hastalar 24 saat müşahade altında tutulurlar. Bunun sebebi; beyin içinde başlayan bir kanama ilk başlarda belirti vermeyebilir. Ancak ilerleyen saatlerde kanamanın artması ve beyine baskı yapması sonucunda hasta komaya girebilir. Bu nedenle kafa darbelerinden sonra 24 saat hastanede gözlem altında tutulurlar. Hastanız kazadan sonra ilerleyen saatlerde kusmaya başlarsa ve dalgınlaşırsa vakit geçirmeden acil servise müracaat ediniz...

Tanıya yardımcı olabilecek bilgiler:

İnsan beyninde dil işlevleri için özel alanlar mevcuttur. Bu alanlar; sağ elini kullanan kişilerin hemen tamamında sol beyin yarısında, sol elini kullananlarda ise en az %75 oranında yine soldadır.

Konuşma merkezi sol beynin ön lobunda, anlama merkezi yan lobunda bulunur. Yazma ve okumayla ilgili merkez ise yan-üst lobdadır.

Genelde beyin kanamasında, beynin sol tarafında meydana gelen bir hasar sonucu; Kişi konuşma, konuşulanı anlama, okuma veya yazma gibi lisan kabiliyetlerini kaybeder.

Beyin kanaması Beyin Dışına Olan Kanamalar

Beyin kanaması Beyin İçine Olan Kanamalar

Beyni besleyen damarların cidarının yırtılması sonucu, kanın beyin içine sızması ve beyin dokusunu tahrip etmesidir. Beyin damarları yaş ilerledikçe yıpranırlar ve elastiki özelliklerini kaybederler. Bu nedenle özellikle tansiyon yüksekliği olan yaşlı insanlarda sıklıkla yırtılarak beyin kanamaları oluştururlar. Hastaların bir tarafları felç olur. Ayak ve el (tutulan tarafda) tamamen veya kısmen felç olur. Ayrıca konuşma merkezinin tutulduğu durumlarda hasta konuşamaz. Genç yaşlarda beyin damarlarının civarının zayıflaması sonucunda balonlaşması ve bu balonlaşan kısmın yırtılması neticesinde beyin kanaması oluşabilir. Damarlarda oluşan bu balonlara "ANEVRİZMA" adı verilir. Anevrizma rüptürü, yani anevrizma yırtılması her yaşta görülebilir. Önceden tespit edilmeleri mümkündür. Kasıktan girilerek yapılan beyin anjiyosu sayesinde beyin damalarında oluşmuş ve henüz patlamamış durumda olan Anevrizmalar tespit edilebilir. Tıpkı kalp anjiyosunda olduğu gibi beyin anjiyosunda da bazı riskler söz konusudur. Anjiyo esnasında beyin damarlarında bulunan Anevrizmaların patlama riski bulunmaktadır.

Patlamadan tespit edilmiş Anevrizmaların tedavisi mümkündür. Tedavide "Endovascular coiling" (baloncuk içinine yerleştirilen platin sarmal)dediğimiz yöntem kullanılmaktadır. Hastanın kasığından sokularak damar boyunca ilerleyen plastik bir tüp, Anevrizmaya kadar iletilir. Baloncuğun merkezine ulaşıldığında platin kıl, tüp içerisinden baloncuğun içinde bükülüp sarmal bir top oluşuncaya kadar söz konusu sarmal büyütülür. Top şeklini alan platin sarmal baloncuğu tamamen kaplayınca "electrolytic ayırma" dediğimiz bir süreçle tüpün içinde bulunan kıl (micron ebetlarındaki tel) ile bağı kopartılır. Buradaki temel amaç baloncuğun içini doldurarak, damar içinde akan kanın baloncukla olan irtibatı kesip bypass etmesini sağlamaktır. Sarmalın platin tel ile yapılmasının sebebi, opersayon sırasında kullanılan ve bu tip operasyonları mümkün kılan eş zamanlı x-ray cihazı tarafından sarmalın izlenebilmesi sağlamaktır. Söz konusu teknolojiye verilen isim ise "Detachable Platinum Coil Technology"dir. Hastaların ölüm veya hasar riski bir senelik döneme bakıldığında %22,6'nin altındadır ki bu risk açık beyin ameliyatı ile baloncuğa metal klips takılmış hastalarınkinden daha azdır. Söz konusu tedavi dünya çapında 125.000 den fazla hasta üzerinde büyük bir başarı oranı ile uygulanmıştır. İyileşme dönemi açık ameliyat geçirmiş hastalarda 1 seneyi bulmasına rağmen, bu yöntemle tedavi görmüş kişilerde bu sürenin 27-30 gün gibi kısa sürdüğü gözlenmiştir.

Beyin kanaması Beyin İçine Olan Kanamalar

SSK Sağlık karnesi çıkarmak için neler gerekir

SSK'dan sağlık karnesi çıkartmak konusunda okurlarımızdan gelen mesajlarda bazı sigorta müdürlüklerinin zorluklar çıkardığı bilgileri gelmesi üzerine sizlere bu konuda bilgi verme ihtiyacı doğmuştur.
SSK genelgelerine göre;

Sağlık karnesinin düzenlenmesi ve kullanımı ile ilgili olarak yapılacak işlemler aşağıda belirtilmiştir.

"1-Sigortalılar, işverenlerden alacakları 07.1000.001.00 örnek "vizite kağıdı", kimlik tespitine yarayan "sigorta sicil kartı" ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Sigortaların eş ve geçindirmekle yükümlü oldukları çocukları 07.1000-023.00 örnek "vizite kağıdı" ve 07.1000.012.00 örnek "aile sağlık karnesi" ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Sigortalıların geçindirmekle yükümlü oldukları ana ve babaları 07.1000-012.00 örnek "aile sağlık karnesi" ve 07.1000.028.00 örnek "sağlık belgesi" ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Kurumumuzdan sürekli iş görmezlik geliri, malullük veya yaşlılık aylığı almakta olanların, 07.1000.022.00 örnek "sağlık karnesi", nüfus cüzdanı fotokopisi ve kurumca verilen maaş cüzdanının fotokopisi,

Kurumumuzdan sürekli iş görmezlik geliri, malullük veya yaşlılık aylığı almakta olanların geçindirmekle yükümlü oldukları eş ve çocuklarının 0702-1000.024 örnek "sağlık kartı" veya eski sağlık karnesi ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Kurumumuzdan sürekli iş görmezlik geliri, malullük veya yaşlılık aylığı almakta olanların geçindirmekle yükümlü oldukları ana ve babalarının 0702-1000-027 örnek "sağlık kartı" veya eski sağlık karnesi ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Kurumumuzdan hak sahibi olarak gelir veya aylık almakta olan eş, çocuk, ana ve babaların ise 0702-1000-025 örnek "sağlık kartı" veya eski sağlık karnesi, nüfus cüzdanı fotokopisi ve kurumca verilen maaş cüzdanının fotokopisi,

Tarım sigortalarının "sosyal güvenlik belgesi" ve nüfus cüzdanı fotokopisi,

Tarım sigortalarının eş ve geçindirmekle yükümlü oldukları çocuklarının "sağlık karnesi" ve nüfus cüzdanı fotokopileri,

İle müdürlüğünüze başvurularında yeni tip sağlık karnesi düzenlenecektir."

Sağlık karnesi çıkartmak için ille bağlı olunan Sigorta Müdürlüğü'ne başvurmak zorunda değilsiniz, mesela geçici görevde iken, ailenizi ziyarete gittiğiniz bir sırada rahatsızlandığınızda sağlık karnesi çıkartma ihtiyacı hasıl olduğunda SSK'nın ana bilgisayarına bağlı olan herhangi bir sigorta müdürlüğüne gittiğinizde yukarıda sayılan belgeleri verdiğiniz takdirde size sağlık karnesi verilmesi gerekir. Şayet, size sağlık karnenizi buradan değil gidip bağlı olduğunuz müdürlükten alın, diyenler varsa bilin ki onlar ya görevini bilmeyen veya görevini bildiği halde işini yapmak istemeyen, müşterisi olan sigortalılara iyi hizmet vermek istemeyen memurlardır.

SSK Sağlık karnesi çıkarmak için neler gerekir