Kene, kan emerek beslendiği için hemen tüm yabani ve evcil hayvanların (inek, koyun, köpek, kemiriciler, yerde beslenen kuşlar vb.) üzerinde bulunabilir ve bu hayvanlardan insana geçebilir. Kene ayrıca, çalılık ve yeşil, yüksek otlu alanlarda bulunur. Kene beslenmek için doğrudan insanlara da geçip ısırabilir. Bu nedenle daha çok kırsal bölgelerde ve hayvancılıkla uğraşan kişilerde kene saldırısı görülmekle birlikte kentsel alanlardaki uygun ortamlarda da kene vakaları olabilir.
Virüs bulaşmış keneler, kan emişini tamamladıktan sonra ayrılırken bir sıvı salgılarlar. Kene virüsü genellikle bu sıvı ile bulaştırır. Kene kanını emdiği ve virüsü bulaştırdığı tüm canlıları hasta eder. Fakat hastalık genellikle hayvanlarda hafif ve bulgusuz seyreder. Bu nedenle daha az görülmekle birlikte hasta hayvanların salgıları ve kanları aracılığıyla da hastalık bulaşabilir.
Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA veya Kırım-Kongo Hemorajik Ateş, KKHA) keneler (özellikle Hyalomma cinsi) yoluyla bulaşan, zoonotik enfeksiyona yol açan bir viral hastalıktır.
Evcil ve vahşi hayvanların yanı sıra insanlara da bulaşabilir. Özellikle Doğu ve Batı Afrika'da yaygın olan patojenik virüs Bunyaviridae ailesinin Nairovirüs grubuna bağlı bir RNA virüsüdür. Enfekte olmuş memelilerde klinik hastalık nadir de olsa, insanlarda çoğunlukla ağır geçer ve mortalite oranı %30'dur. Endemik bölgelerde virüs keneler yoluyla bulaştığı için özellikle tarım ve hayvancılık ile uğraşan kişiler yüksek risk grubundadır.
Bulaştıktan Sonraki Süreç
İlk kene ısırığından itibaren yaklaşık 2 ile 12 gün arasında değişen bir enkübasyon süresi vardır. Hastane kaynaklı enfeksiyonlarda ise (nozokomiyal enfeksiyon) enkübasyon süresi 3 ile 10 gün arasında değişir.
Enkübasyon süresinin ardından grip-benzeri semptomlar görülmeye başlar. Bunlar yaklaşık bir hafta sonra dinebilir. Bununla birlikte hemoraj belirtileri rahatsızlığın ilk 3-5 gününde görülmeye başlar: öncelikle duygudurumda dalgalanma, ajitasyon, zihinsel karmaşa ve boğaz peteşileri. Daha sonra burun kanaması, kanlı idrar ve kusma görülür. Karaciğer şişer ve ağrır. Bunların dışında trombositopeni ve lökopeni laboratuvar bulguları arasındadır. Ayrıca aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT) ve laktat dehidrogenaz (LDH) oranlarında yükselme görülür.
Semptomların ilk ortaya çıkışından 9-10 gün sonra hastalar iyileşme belirtileri gösterir, fakat %30'u rahatsızlığın 2. haftasında ölür. Dokunması halinde bile doktora gidilmelidir.
Aşırı sıcaklara dikkat
Amerikan Hastanesi Kalp-Damar ve İç Hastalıkları uzmanı Dr.
Sinan Özbayrakçı, sıcaklığın ve nem oranının artması ile güneş ışınlarının direkt gelmesinin, özellikle kalp-damar, astım ve tansiyon hastası olanlar için büyük tehlike oluşturduğunu söyledi.
Güneş ışınlarının özellikle cilt yanıklarına, ciltte kurumaya ve cilt kanserine neden olduğunu kaydeden Dr. Özbayrakçı, hava sıcaklığının artmasının da vücutta su kaybına, tansiyonun yükselmesine neden olduğunu belirtti. Dr. Özbayrakçı, bunlara bağlı olarak da kalp-damar hastalıkları ile felç ve enfarktüs geçirenlerin veya bu hastalıkları geçirme riski olanların çok dikkatli davranmaları gerektiğini vurguladı.
Nem oranının artmasıyla da astım, bronşit gibi akciğer hastalıkları ile yine kalp-damar hastalıkları olanların büyük risk altında olduklarını ifade eden Uzman Dr. Özbayrakçı, şöyle devam etti:
‘‘Sıcaklık ve nem oranının artması ve güneş ışınlarının direkt gelmesi, özellikle kalp-damar, astım ve tansiyon hastası olanlar için büyük tehlike oluşturmaktadır. Çocuklarda ise ishale neden oluyor. Su kaybına neden olan bu durumda çocuklar, süratle hastane şartlarında kontrol altına alınmalıdır.’’
Öğle saatlerine dikkat
Dr. Özbayrakçı, kalp-damar, astım ve tansiyon hastası olanların sürekli kendilerini izlemeleri ve anormal bir durum halinde doktorlarıyla bağlantı kurmaları gerektiğini belirterek, ‘‘Hava sıcaklığının arttığı dönemlerde, mümkün olduğunca serin yerler tercih edilmeli, yeterli miktarda sıvı alınmalı ve beslenme düzeyi de hafif tutulmalıdır. Direkt güneş ışınlarından mümkün olduğunca uzak kalınmalı, güneşin dik olduğu 11.00-15.00 saatleri arası güneşte kalınmamalı ve denize girilmemelidir’’ dedi.
Güzellik uzmanları, yaz aylarında cilt bakımının ayrı bir özen istediğini hatırlatıyorlar.
Cildinizin genç kalması için güneşe çıkarken şapka giymelisiniz. Yüzdeki çizgilerin kırışıkların çoğu, güneş ışınlarının marifetidir. Yüzünüzü güneşten iyi korursanız, kırışık ve çizgi sorununuz olmaz. Bu arada hasır şapka kullanmanızı tavsiye etmiyoruz. Güneş ışınları hasırların deliklerinden yüzünüze yansır. Yaz için kumaş şapkalar tercih edilmeli.
Yaz aylarında, cildinizin kurumasına da izin vermeyin. Bol bol su içmenin yanı sıra cildinize uygun nemlendirici uygulamadan sokağa çıkmayın. Cildi parlak gösteren ve etkisi hemen belli olan nemlendiriciler sizi dertten kurtarır.
Yaz sıcaklarında cildinizde küçük siyah noktaların çoğalması da bir tesadüf değil. Sıcak hava cildi etkiler. Gözenekler yağ hücreleriyle kapanır. Daha sonra da siyah noktalar ortaya çıkar. Cilt altındaki ölü hücrelerin temizlenmesine büyük özen gösterilmeli.
Güneş banyosu cilt kanserini önlüyormuş
Amerikalı bilimadamlarının son araştırmalarına göre, güneş ışınları bazı bünyelerde cilt kanserine yol açan hücrelerin kendi kendilerini yok etmelerini sağlıyor. Sağlıkla ilgili başka bir gelişmede ise ağır kalp hastaları doğrudan kalbe yapılan bir iğneyle tedavi ediyor.
Güneş banyosunun cilde zararı kadar yararı da olduğu belirlendi. Houston'daki Texas Üniversitesi'nde yapılan son araştırmalarda güneş ışınlarının cilt kanserine yol açtığı gibi bazı bünyelerde söz konusu kanser hücrelerinin kendi kendini yok etmesini sağlayan mekanizmayı harekete geçirdiği anlaşıldı.
Science dergisinin haberine göre, söz konusu mekanizmayı FasL adlı bir protein ateşliyor. Araştırmacı Laurie Owen-Schaub fareler üzerinde yapılan deneylerde aşırı miktarda güneş ışınlarının etkisine maruz bırakılan ve Fasl proteinine sahip olmayan hayvanların yüzde 70'inde cilt kanseri oluştuğunu bildirdi. Bu hayvanlarda, kanseri baskı altına alan p53 geni çalışmadı. FasL proteinine sahip farelerden yalnızca yüzde 5'inde cilt kanseri ortaya çıktı.
Owen-Schaub, söz konusu proteinin cilt kanserindeki rolünün keşfiyle hastalığa karşı daha etkin koruyucu önlemler alınabileceğini ve kimlerin cilt kanserine yakalanma riskinin yüksek olduğunu saptayabileceklerini söyledi. FasL proteini bulunan farelerde p53 geni bir komut vererek kanserli hücrelerin kendi kendilerini yok etmelerini sağlıyor. Cilt kanserinin ortaya çıkma ve yayılma mekanizmasının iyice öğrenilmesinin ardından öteki kanser türleri hakkındaki sırların da çözülmesi umut ediliyor.
Güneşi uzaktan sevin
Ozon tabakasına verdiğimiz zararı fitil fitil cildimizden getiren güneşle aramız, tıpkı vampirlerinki gibi bozuldu! Hani filmlerde görürüz, güneş gören vampir, nasıl da cayır cayır kavrulup yaşlanır. Vampir öyküleri elbette abartılı. Ama unutmayın aslında güneşin bize yaptığı bundan farklı değil. Biraz yavaş bir süreçle gerçekleşiyor o kadar.
Kötü haber: İnsan cildi 20'li yaşlardan itibaren yaşlanmaya başlıyor. Peki bu erken denilebilecek yaşlanmanın nedeni ne dersiniz. En başta güneş tabii ki. Güneşin artık eskisi gibi atmosferde süzülemeyen ultraviyole ışınları, ciltte iki şeye yol açıyor: Birincisi kanser riski, ikincisi ise yaşlanma.
ZARARLI IŞINLAR
Güneşe karşı korunmasız kalan ciltte moleküler düzeyde, hücrelerin normal işleyişini bozan bir dizi olay meydana geliyor. Güneşin zararlı ışınları cilde eriştiğinde serbest radikal denen moleküller hücre beynini etkiliyor. Bunlar kararsız oksijen moleküllerinden başka bir şey değil. Zarar 'oksidasyon' denen olayla oluyor. Oksidasyon da ne. diye düşünüyorsanız eğer, günlük dilde ‘‘paslanma‘‘dan başka bir şey değil. Bu saldırgan moleküller hücrenin işleyişini bozuyor, yenilenmesini bozuyor, hücreye ve dokuya zarar veriyor. Sonuçta cilde esnekliğini veren destek doku bozuluyor ve cilt kırışmaya başlıyor. Destek dokuda kollajen lifler bozuluyor. Sözgelimi liflerin bütünlüğünü sağlayan bir molekül işlevini sürdüremeyince lifler zarar görüyor. Cildin nemlenme, yenilenme süreci aksıyor, lekelenmeler başlıyor cilt yüzeyinde. Peki sonuç? Ne kadar genç olursanız olun, 'solar yaşlanma', yani genç yaşta güneşe bağlı erken cilt yaşlanması görünür hale geliyor. Bilim adamları bu konuda çok ısrarlı.‘‘Güneş altında sağlıklı bronzlaşma diye bir şey yoktur‘‘ diyorlar.
Peki, ne yapmalı?
Türkiye güneşin yüzünü cömertçe gösterdiği bir ülke. Ve hepimiz, yaz geldiğinde bilim adamlarının ne dediğini unutup, çılgınca bir bronzlaşma sevdasına tutuluyoruz. Tatile çıktığımızda daha ilk günde zaman limitini aşıp, akşama aynalarda 'ne kadar kararmışım' takıntılarına kapılıyoruz. Hele bu yaz bir de yanık ten modası varken, bundan nasıl kaçacağız diyorsanız, bilim adamları bronzlaştırıcı ürünler kullanmayı öneriyor. Zaten modacılar da gerçek anlamda bronz ten yerine, ALTIN TEN öneriyorlar.
Bronzlaştırıcı ürünlerle tanışmanın tam zamanı
Çoğu kişi bronzlaştırıcı ürünlerle barışık değil. Bunun iki nedeni var. Eski kuşak bronzlaştırıcılar sarı bir renk veriyordu ve hoş olmayan bir kokuya sahipti. İkinci neden ise, ürün hakkında yeterli bilgiye sahip olunmaması. Sözgelimi ürünün cilde zararlı olduğu sanılıyor (oysa en emniyetli güneş ürünü), ikincisi cildi yıkandıkça çıkacak şekilde boyadığı sanılıyor (dikkat, fondötenden söz etmiyoruz). Bir de doğru kullanılmamaya bağlı olarak kötü sonuç alınması söz konusu. Bu ürünleri biraz tanımaya ne dersiniz?
Nasıl kullanmalı?
Herşeyden önce, bronzlaştırıcı ürünün başarılı bir şekilde kullanılması demek, sürüldüğü alanda hiç renk farkı yaratmadan bronzluk salması. Ama bunun bir koşulu var: Cilde önce 'scrubbing' denilen işlemi yapmak. Hani bazı ürünlerde minik tanecikler vardır, cilde oğuşturarak sürülür ve suyla temizlenir. Bu, cildin yüzeyinde yer yer birikmiş ölü hücre tabakasının giderilmesini sağlıyor. Eğer bu alanlar giderilmezse, daha koyu renk tutar. Eğer scrubbing için kozmetik bir ürününüz yoksa, kolayı var, bir miktar tuzla cildinizi nazikçe oğuşturup, suyla durulayın.
Gerisi ürünün prospektüsüne kalıyor. Sürüldükten sonra belli bir süre giysi ya da saç değmemeli (15 dakika ile yarım saat arası); sonrası kolay, bir satte bronzluk başlıyor.
Ve küçük bir not: Bacaklara uygulanan bronzlaştırıcı ürünler, renk bütünlüğü sağlayıp selülit görünümünün maskelenmesine de yarıyor.
Bir de güneşlenirken kullanılacak yanma ürünleri var. Yüz cildinin gençliğine önem veriyorsanız, yalnızca tatilde değil, kentte güneşe çıktığınız saatlerde de en az 30 faktörlü bir ürün kullanmalısınız.
Faktör numaraları bilindiği gibi, güneşte emniyetli kalma süresiyle ilgili. Yani eğer 15 faktör kullanılıyorsa, korunmasız kalabileceğiniz sürenin 15 katı kalabilirsiniz demek.
Ve bir not: Koruma faktörlü iki ürünü üstüste kullanırsanız, emniyet artmıyor, yani iki ürünün koruma sayılarının toplamı gibi bir şey söz konusu değil.
Saçlar, dudaklar
Tabii ki konu güneşten korunma olduğunda iş ciltle bitmiyor. Saçlar ve dudakların da korunması gerek. Bu çok kolay. Koruma faktörlü rujlar, saç spreyleri, saç jöleleri var.
Bir not: Açık renge boyanmış bazı saçlarda güneş, deniz, tuz, klor bileşimi, yeşermeye neden olur. Bu yeşerme saçın doğal kızıl pigmentiyle ilgili. Bazı saçlarda kızıl pigment yoktur, bu saçlar açıldığında, yeşerme olabiliyor.
İlle de tatil söz konusu değil. Çoğumuz yazın büyük bir kısmını kentte geçiriyoruz ve güneşe çıkıyoruz. Artık makyaj malzemelerinde de koruma faktörü var. Nemlendiricilerde, fondötenlerde, ruj ve pudralarda, hatta göz farlarında. Alışveriş ederken alacağınız ürünün bu özelliğini sormayı unutmayın.
KOZMETİK SÖZLÜĞÜ
Alacağınız her türlü kozmetik ürünü çok iyi tanımanız gerekiyor. Zorluk, ‘‘içindekiler‘‘ bölümüne gelindiğinde başlıyor. Anlamadığımız bir sürü sözcük, madde var. Bunlar hakkında bilgi sahibi olmak önemli. Sözgelimi yaşlanmaya karşı ürünler, üç türlü sistemle bu işi yapıyor.
antioksidan'lar: Bunlar hücre beynine zarar veren serbest radikal denen molekülleri etkisiz hale getiriyor. E vitamini, A vitamini, gingkobiloba, ginseng, karoten..
enzim teknolojisi: Özellikle cildin sıkılaşmasını sağlayan ürünlerde bunu görebilirsiniz. Enzim denen şey önemli bir iş yüklenmiş bir molekül. Sözgelimi cilde esnekliğini veren ve bozulduğunda kırışmasına yol açan kollajen ve elastin lifleri, kollajenaz veya elastaz adlı enzimlerin devreye girmesiyle bozuluyor (güneş, sigara, hastalık gibi etkenlerle).
alfa-beta hiDroksi asitler: Bunlar meyve asiti veya meyve sirkesi olarak adlandırılan maddeler. Cildin her alanında eşzamanlı bir yenilenmeyi sağlayarak pürüzsüz, yepyeni bir üst yüzey oluşturan nazik peeling yapan yumuşak asitler.
'Retinol' de işte böyle iş gören, ama daha güçlü etki gösteren bir madde (daha yaşlı ciltler için); yani sıradan yumuşak asitlerden (alfa ve beta hidroksi gibi) daha kuvvetli. Lifting yapan ürünlerde de kafeine rastlarsınız, kontur düzenlemek için yağ dokusunda etkili oluyor.
Cilt kuruluklarına karşı önlemeler
Cildinizi tahriş edecek her şeyden mutlaka uzak durun.
Banyoları azaltın ve sıcak su yerine ılık su ile yıkamayı tercih edin. Yağ kökenli sabunları ender olarak kullanın; banyodan sonra alkolsüz cilt emülsiyonunu ovalamadan kuru cilde dokunarak yayın. Cilt nemlendirici mutlaka kullanın.
Evinizde kendinize nemli ortamlar yaratın. (Özellikle yatak odanızın nemini artırın. Radyatör veya soba üzerine içi su dolu bir kap koymanız da mümkün.
Sinan Özbayrakçı, sıcaklığın ve nem oranının artması ile güneş ışınlarının direkt gelmesinin, özellikle kalp-damar, astım ve tansiyon hastası olanlar için büyük tehlike oluşturduğunu söyledi.
Güneş ışınlarının özellikle cilt yanıklarına, ciltte kurumaya ve cilt kanserine neden olduğunu kaydeden Dr. Özbayrakçı, hava sıcaklığının artmasının da vücutta su kaybına, tansiyonun yükselmesine neden olduğunu belirtti. Dr. Özbayrakçı, bunlara bağlı olarak da kalp-damar hastalıkları ile felç ve enfarktüs geçirenlerin veya bu hastalıkları geçirme riski olanların çok dikkatli davranmaları gerektiğini vurguladı.
Nem oranının artmasıyla da astım, bronşit gibi akciğer hastalıkları ile yine kalp-damar hastalıkları olanların büyük risk altında olduklarını ifade eden Uzman Dr. Özbayrakçı, şöyle devam etti:
‘‘Sıcaklık ve nem oranının artması ve güneş ışınlarının direkt gelmesi, özellikle kalp-damar, astım ve tansiyon hastası olanlar için büyük tehlike oluşturmaktadır. Çocuklarda ise ishale neden oluyor. Su kaybına neden olan bu durumda çocuklar, süratle hastane şartlarında kontrol altına alınmalıdır.’’
Öğle saatlerine dikkat
Dr. Özbayrakçı, kalp-damar, astım ve tansiyon hastası olanların sürekli kendilerini izlemeleri ve anormal bir durum halinde doktorlarıyla bağlantı kurmaları gerektiğini belirterek, ‘‘Hava sıcaklığının arttığı dönemlerde, mümkün olduğunca serin yerler tercih edilmeli, yeterli miktarda sıvı alınmalı ve beslenme düzeyi de hafif tutulmalıdır. Direkt güneş ışınlarından mümkün olduğunca uzak kalınmalı, güneşin dik olduğu 11.00-15.00 saatleri arası güneşte kalınmamalı ve denize girilmemelidir’’ dedi.
Güzellik uzmanları, yaz aylarında cilt bakımının ayrı bir özen istediğini hatırlatıyorlar.
Cildinizin genç kalması için güneşe çıkarken şapka giymelisiniz. Yüzdeki çizgilerin kırışıkların çoğu, güneş ışınlarının marifetidir. Yüzünüzü güneşten iyi korursanız, kırışık ve çizgi sorununuz olmaz. Bu arada hasır şapka kullanmanızı tavsiye etmiyoruz. Güneş ışınları hasırların deliklerinden yüzünüze yansır. Yaz için kumaş şapkalar tercih edilmeli.
Yaz aylarında, cildinizin kurumasına da izin vermeyin. Bol bol su içmenin yanı sıra cildinize uygun nemlendirici uygulamadan sokağa çıkmayın. Cildi parlak gösteren ve etkisi hemen belli olan nemlendiriciler sizi dertten kurtarır.
Yaz sıcaklarında cildinizde küçük siyah noktaların çoğalması da bir tesadüf değil. Sıcak hava cildi etkiler. Gözenekler yağ hücreleriyle kapanır. Daha sonra da siyah noktalar ortaya çıkar. Cilt altındaki ölü hücrelerin temizlenmesine büyük özen gösterilmeli.
Güneş banyosu cilt kanserini önlüyormuş
Amerikalı bilimadamlarının son araştırmalarına göre, güneş ışınları bazı bünyelerde cilt kanserine yol açan hücrelerin kendi kendilerini yok etmelerini sağlıyor. Sağlıkla ilgili başka bir gelişmede ise ağır kalp hastaları doğrudan kalbe yapılan bir iğneyle tedavi ediyor.
Güneş banyosunun cilde zararı kadar yararı da olduğu belirlendi. Houston'daki Texas Üniversitesi'nde yapılan son araştırmalarda güneş ışınlarının cilt kanserine yol açtığı gibi bazı bünyelerde söz konusu kanser hücrelerinin kendi kendini yok etmesini sağlayan mekanizmayı harekete geçirdiği anlaşıldı.
Science dergisinin haberine göre, söz konusu mekanizmayı FasL adlı bir protein ateşliyor. Araştırmacı Laurie Owen-Schaub fareler üzerinde yapılan deneylerde aşırı miktarda güneş ışınlarının etkisine maruz bırakılan ve Fasl proteinine sahip olmayan hayvanların yüzde 70'inde cilt kanseri oluştuğunu bildirdi. Bu hayvanlarda, kanseri baskı altına alan p53 geni çalışmadı. FasL proteinine sahip farelerden yalnızca yüzde 5'inde cilt kanseri ortaya çıktı.
Owen-Schaub, söz konusu proteinin cilt kanserindeki rolünün keşfiyle hastalığa karşı daha etkin koruyucu önlemler alınabileceğini ve kimlerin cilt kanserine yakalanma riskinin yüksek olduğunu saptayabileceklerini söyledi. FasL proteini bulunan farelerde p53 geni bir komut vererek kanserli hücrelerin kendi kendilerini yok etmelerini sağlıyor. Cilt kanserinin ortaya çıkma ve yayılma mekanizmasının iyice öğrenilmesinin ardından öteki kanser türleri hakkındaki sırların da çözülmesi umut ediliyor.
Güneşi uzaktan sevin
Ozon tabakasına verdiğimiz zararı fitil fitil cildimizden getiren güneşle aramız, tıpkı vampirlerinki gibi bozuldu! Hani filmlerde görürüz, güneş gören vampir, nasıl da cayır cayır kavrulup yaşlanır. Vampir öyküleri elbette abartılı. Ama unutmayın aslında güneşin bize yaptığı bundan farklı değil. Biraz yavaş bir süreçle gerçekleşiyor o kadar.
Kötü haber: İnsan cildi 20'li yaşlardan itibaren yaşlanmaya başlıyor. Peki bu erken denilebilecek yaşlanmanın nedeni ne dersiniz. En başta güneş tabii ki. Güneşin artık eskisi gibi atmosferde süzülemeyen ultraviyole ışınları, ciltte iki şeye yol açıyor: Birincisi kanser riski, ikincisi ise yaşlanma.
ZARARLI IŞINLAR
Güneşe karşı korunmasız kalan ciltte moleküler düzeyde, hücrelerin normal işleyişini bozan bir dizi olay meydana geliyor. Güneşin zararlı ışınları cilde eriştiğinde serbest radikal denen moleküller hücre beynini etkiliyor. Bunlar kararsız oksijen moleküllerinden başka bir şey değil. Zarar 'oksidasyon' denen olayla oluyor. Oksidasyon da ne. diye düşünüyorsanız eğer, günlük dilde ‘‘paslanma‘‘dan başka bir şey değil. Bu saldırgan moleküller hücrenin işleyişini bozuyor, yenilenmesini bozuyor, hücreye ve dokuya zarar veriyor. Sonuçta cilde esnekliğini veren destek doku bozuluyor ve cilt kırışmaya başlıyor. Destek dokuda kollajen lifler bozuluyor. Sözgelimi liflerin bütünlüğünü sağlayan bir molekül işlevini sürdüremeyince lifler zarar görüyor. Cildin nemlenme, yenilenme süreci aksıyor, lekelenmeler başlıyor cilt yüzeyinde. Peki sonuç? Ne kadar genç olursanız olun, 'solar yaşlanma', yani genç yaşta güneşe bağlı erken cilt yaşlanması görünür hale geliyor. Bilim adamları bu konuda çok ısrarlı.‘‘Güneş altında sağlıklı bronzlaşma diye bir şey yoktur‘‘ diyorlar.
Peki, ne yapmalı?
Türkiye güneşin yüzünü cömertçe gösterdiği bir ülke. Ve hepimiz, yaz geldiğinde bilim adamlarının ne dediğini unutup, çılgınca bir bronzlaşma sevdasına tutuluyoruz. Tatile çıktığımızda daha ilk günde zaman limitini aşıp, akşama aynalarda 'ne kadar kararmışım' takıntılarına kapılıyoruz. Hele bu yaz bir de yanık ten modası varken, bundan nasıl kaçacağız diyorsanız, bilim adamları bronzlaştırıcı ürünler kullanmayı öneriyor. Zaten modacılar da gerçek anlamda bronz ten yerine, ALTIN TEN öneriyorlar.
Bronzlaştırıcı ürünlerle tanışmanın tam zamanı
Çoğu kişi bronzlaştırıcı ürünlerle barışık değil. Bunun iki nedeni var. Eski kuşak bronzlaştırıcılar sarı bir renk veriyordu ve hoş olmayan bir kokuya sahipti. İkinci neden ise, ürün hakkında yeterli bilgiye sahip olunmaması. Sözgelimi ürünün cilde zararlı olduğu sanılıyor (oysa en emniyetli güneş ürünü), ikincisi cildi yıkandıkça çıkacak şekilde boyadığı sanılıyor (dikkat, fondötenden söz etmiyoruz). Bir de doğru kullanılmamaya bağlı olarak kötü sonuç alınması söz konusu. Bu ürünleri biraz tanımaya ne dersiniz?
Nasıl kullanmalı?
Herşeyden önce, bronzlaştırıcı ürünün başarılı bir şekilde kullanılması demek, sürüldüğü alanda hiç renk farkı yaratmadan bronzluk salması. Ama bunun bir koşulu var: Cilde önce 'scrubbing' denilen işlemi yapmak. Hani bazı ürünlerde minik tanecikler vardır, cilde oğuşturarak sürülür ve suyla temizlenir. Bu, cildin yüzeyinde yer yer birikmiş ölü hücre tabakasının giderilmesini sağlıyor. Eğer bu alanlar giderilmezse, daha koyu renk tutar. Eğer scrubbing için kozmetik bir ürününüz yoksa, kolayı var, bir miktar tuzla cildinizi nazikçe oğuşturup, suyla durulayın.
Gerisi ürünün prospektüsüne kalıyor. Sürüldükten sonra belli bir süre giysi ya da saç değmemeli (15 dakika ile yarım saat arası); sonrası kolay, bir satte bronzluk başlıyor.
Ve küçük bir not: Bacaklara uygulanan bronzlaştırıcı ürünler, renk bütünlüğü sağlayıp selülit görünümünün maskelenmesine de yarıyor.
Bir de güneşlenirken kullanılacak yanma ürünleri var. Yüz cildinin gençliğine önem veriyorsanız, yalnızca tatilde değil, kentte güneşe çıktığınız saatlerde de en az 30 faktörlü bir ürün kullanmalısınız.
Faktör numaraları bilindiği gibi, güneşte emniyetli kalma süresiyle ilgili. Yani eğer 15 faktör kullanılıyorsa, korunmasız kalabileceğiniz sürenin 15 katı kalabilirsiniz demek.
Ve bir not: Koruma faktörlü iki ürünü üstüste kullanırsanız, emniyet artmıyor, yani iki ürünün koruma sayılarının toplamı gibi bir şey söz konusu değil.
Saçlar, dudaklar
Tabii ki konu güneşten korunma olduğunda iş ciltle bitmiyor. Saçlar ve dudakların da korunması gerek. Bu çok kolay. Koruma faktörlü rujlar, saç spreyleri, saç jöleleri var.
Bir not: Açık renge boyanmış bazı saçlarda güneş, deniz, tuz, klor bileşimi, yeşermeye neden olur. Bu yeşerme saçın doğal kızıl pigmentiyle ilgili. Bazı saçlarda kızıl pigment yoktur, bu saçlar açıldığında, yeşerme olabiliyor.
İlle de tatil söz konusu değil. Çoğumuz yazın büyük bir kısmını kentte geçiriyoruz ve güneşe çıkıyoruz. Artık makyaj malzemelerinde de koruma faktörü var. Nemlendiricilerde, fondötenlerde, ruj ve pudralarda, hatta göz farlarında. Alışveriş ederken alacağınız ürünün bu özelliğini sormayı unutmayın.
KOZMETİK SÖZLÜĞÜ
Alacağınız her türlü kozmetik ürünü çok iyi tanımanız gerekiyor. Zorluk, ‘‘içindekiler‘‘ bölümüne gelindiğinde başlıyor. Anlamadığımız bir sürü sözcük, madde var. Bunlar hakkında bilgi sahibi olmak önemli. Sözgelimi yaşlanmaya karşı ürünler, üç türlü sistemle bu işi yapıyor.
antioksidan'lar: Bunlar hücre beynine zarar veren serbest radikal denen molekülleri etkisiz hale getiriyor. E vitamini, A vitamini, gingkobiloba, ginseng, karoten..
enzim teknolojisi: Özellikle cildin sıkılaşmasını sağlayan ürünlerde bunu görebilirsiniz. Enzim denen şey önemli bir iş yüklenmiş bir molekül. Sözgelimi cilde esnekliğini veren ve bozulduğunda kırışmasına yol açan kollajen ve elastin lifleri, kollajenaz veya elastaz adlı enzimlerin devreye girmesiyle bozuluyor (güneş, sigara, hastalık gibi etkenlerle).
alfa-beta hiDroksi asitler: Bunlar meyve asiti veya meyve sirkesi olarak adlandırılan maddeler. Cildin her alanında eşzamanlı bir yenilenmeyi sağlayarak pürüzsüz, yepyeni bir üst yüzey oluşturan nazik peeling yapan yumuşak asitler.
'Retinol' de işte böyle iş gören, ama daha güçlü etki gösteren bir madde (daha yaşlı ciltler için); yani sıradan yumuşak asitlerden (alfa ve beta hidroksi gibi) daha kuvvetli. Lifting yapan ürünlerde de kafeine rastlarsınız, kontur düzenlemek için yağ dokusunda etkili oluyor.
Cilt kuruluklarına karşı önlemeler
Cildinizi tahriş edecek her şeyden mutlaka uzak durun.
Banyoları azaltın ve sıcak su yerine ılık su ile yıkamayı tercih edin. Yağ kökenli sabunları ender olarak kullanın; banyodan sonra alkolsüz cilt emülsiyonunu ovalamadan kuru cilde dokunarak yayın. Cilt nemlendirici mutlaka kullanın.
Evinizde kendinize nemli ortamlar yaratın. (Özellikle yatak odanızın nemini artırın. Radyatör veya soba üzerine içi su dolu bir kap koymanız da mümkün.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)